Geri

Gerçekten unutmadık mı?

Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yıldız: “17 Ağustos’u Unutmadık’ söylemi yerine başta Bursa Valisi, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve İlçe Belediye Başkanlarımız olmak üzere ilgili ve sorumlu tüm kurumlar ile vatandaşlarımıza şu soruyu yöneltiyoruz; Gerçekten de Unutmadık mı?”

11:34:38 | 2024-08-16



Haberi Sesli Dinle

Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yıldız, 17 Ağustos depreminin yıldönümünde yaptığı açıklamada  bulundu.

 

Yıldız, yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

 

“17 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen Marmara Depremi’nin üzerinden 25 yıl geçti. Bu büyük felaket, ülkemizin deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmesine neden olmuş ve binlerce vatandaşımızı kaybetmemize, yüz binlerce insanımızın evsiz kalmasına yol açmıştır. Hayatını kaybeden vatandaşlarımızı saygıyla anıyor, yakınlarına sabır diliyoruz.

 

Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, bu acı olayın yıldönümünde bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, Türkiye’nin deprem kuşağında yer aldığı gerçeği asla unutulmamalıdır. Depremler, jeolojik yapımızın bir sonucu olarak her an karşımıza çıkabilecek ve mevcut durumuz itibari ile de maalesef ülkemizde AFET’e dönüşebilecek doğa olaylarıdır. Bu nedenle, depreme karşı bilinçli, hazırlıklı ve dirençli bir toplum oluşturmak, en temel sorumluluğumuzdur.

 

Deprem öncesi alınması gereken önlemler, sadece binaların depreme dayanıklı inşası ile sınırlı kalmamalı; aynı zamanda Parsel Bazında Zemin Etütleri, İmar Planına Esas Mikro bölgeleme Etüt çalışmaları ve yerleşim alanlarının doğru seçimi gibi jeolojik veriler ışığında bilimsel yaklaşımlarla desteklenmelidir. Bu çalışmaların yapılmadığı, bilimin ve mühendislik ilkelerinin göz ardı edildiği her durumda, yaşanacak kayıplar kaçınılmaz olacaktır.

 

 

17 Ağustos 1999 tarihinde, saat 03:02'de Gölcük merkezli meydana gelen 7.6 büyüklüğündeki deprem, Kocaeli, Sakarya, Düzce, İstanbul, Yalova ve Bolu illerimizde resmi rakamlara göre 18.373 kişinin yaşamını yitirmesine, yaklaşık 50.000 kişinin yaralanmasına, 375.000 konut ve işyerinin yıkılması veya hasar görmesine neden olmuştur. Bu büyük felaketin üzerinden 25 yıl geçmiş olmasına rağmen ülkemizde yeterli tedbirlerin alınmaması nedeniyle sadece depremler değil çok sayıda doğa kaynaklı afet her yıl yüzlerce yurttaşımızın can kaybına, milyarlarca lira ekonomik kayıplara neden olmaya devam etmektedir.

Ülkemiz, bulunduğu coğrafyanın jeolojik, jeomorfolojik ve tektonik yapısı gereği depremler başta olmak üzere heyelan, kaya düşmesi, sel, taşkın, çığ , oturma-çökme, obruk, tıbbi jeolojik riskler gibi jeolojik ve hidrolojik kökenli afetlerin yanı sıra kuraklık, fırtına, hortum, aşırı sıcaklık ve kar yağışı gibi meteorolojik afetler ile yüzey ve yeraltı yangınları, salgın hastalıklar, musilaj gibi biyolojik afetlerin etkisi altında yaşamaya devam ediyor. Resmi rakamlara göre sadece 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin maliyeti 104 Milyar Dolar olarak açıklanmış olup , tamamen normale dönüş ise hala tamamlanamamıştır…

 

Ülkemizde doğa kaynaklı afetlerle mücadele için milat olduğu varsayılan 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen, doğa kaynaklı afetler karşısındaki toplumsal, sosyal, ekonomik, kurumsal ve teknik altyapımızdaki kırılganlık katlanarak artmış, getirilen çözümler ise afet risklerini azaltmak yerine, ‘pansuman olmanın’ ötesine geçememiştir. ‘Neşter Vurmanın Zaman’ ise elbette gelmiştir.

 

Ülkemizde afet yönetimi anlayışının, sadece kriz anlarında değil, Proaktif bir yaklaşım benimsenerek  Risk Azaltma ve Zarar Önleme odaklı olarak geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, Jeoloji Mühendislerinin bilgi ve deneyimlerinin, deprem risklerinin azaltılmasına yönelik olarak etkin bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini bir kez daha yetkililere hatırlatıyoruz.

 

Deprem, sel, taşkın, heyelan gibi doğa kaynaklı olayların afete dönüşmemesi ve ülkemizde yaşanan acıların tekrarlanmaması için doğa ve insan kaynaklı afet risklerine karşı ‘etkin bir mevzuat altyapısını, güçlü kurumsal yapılanmayı, afet güvenliğini önceleyen bir ekonomiyi, tedbirleri kararlılıkla uygulayan bir siyaseti ve afet farkındalığı yüksek bir toplumu’ oluşturmak ve bu yolda ilerlemek zorundayız.

 

Bu kapsamda;

 

- Risk azaltma odaklı ve bütünleşik bir afet yönetim sisteminin kurumsal yapılanması yeniden düzenlenmeli; tüm afet hizmetleri için dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, acilen ‘Afet, Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ kurulmalıdır.

 

-39 yıl önce, yürürlüğe giren ve ‘Amaç’ başlığı altında dahi afet güvenliğini göz ardı etmiş olan 3194 sayılı İmar Kanunu günümüz şehircilik, planlama, yapı üretim ve denetim hizmet ihtiyaçlarına yanıt veremez ve ulusal afet mevzuatıyla kopuk bir durumdadır. İmar yasasının BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yer alan ‘İnsan Odaklı Dirençli Kentler’ yaratılmasına hizmet edecek, afet mevzuatı ile uyumlu, mevcut planlama sürecindeki karmaşayı giderecek şekilde yeni bir “İmar Kanunu” hazırlanmalıdır.

 

-Yıkılan veya hasar gören binalarımız üzerinde yapılan incelemelerde, bina yıkımlarının dört ana temel nedenden kaynaklandığı bilinmektedir. Bunlar;

 

1-Binanın oturduğu zeminin niteliğinden kaynaklanan sorunlar,

2-Binanın taşıyıcı sisteminden kaynaklanan sorunlar,

3-Binada kullanılan malzeme ve işçilikten kaynaklanan sorunlar,

4-Yapı üretim süreçlerinin denetiminden/denetimsizliğinden kaynaklanan sorunlar, şeklinde sıralanabilir. Yukarıda belirtilen sorunların çözümü için yapı risklerinin yönetimini esas alan müstakil bir ‘Yapı Üretim ve Denetim Kanunu’na ihtiyaç olduğu açıktır. Bu durum 2004 yılında toplanan ‘Deprem Şurasının’ sonuçlarından biri olup, böylece yapı üretimini ve işletimini ilgilendiren tüm hususların bütüncül bir yaklaşımla ele alınması önerilmiştir.  Yapılacak yeni düzenleme ile imar ve afet mevzuatıyla uyumlu, afet risklerini azaltmaya odaklanan yeni bir yapı üretim ve denetim sistemi oluşturulmalıdır. Böylece planlama ve yer seçiminden başlamak üzere zemin ve temel etüdü, güçlendirme/iyileştirme, projelendirme, yapıda kullanılan malzeme ve işçilik ile denetim süreçleri yeniden tanımlanmalıdır. Bu sistemde yapı denetimi; kamusal denetimi esas alan bir anlayışla, zemin ve temel etütlerinin yerinde denetimini de esas alacak bir biçimde inşa süreçlerinin her aşamasında etkin bir şekilde işletilmelidir.

 

-Kentsel Dönüşüm Çalışmaları;

Jeolojik açıdan riskli alanlar dışında yerinde dönüşümü benimsemeli, yapı stoğu jeolojik riskleri ve nüfus yoğunluğu da göz önünde bulundurularak ‘’En Riskli Bölge’den’’ başlanmalı ve muhakkak alternatif yaşam alanları oluşturularak bindirmeli-geçişli olarak yapılmalıdır. Parsel ve/veya bina bazlı dönüşüm yerine, insanı odağına alan, “Alan veya Ada Bazlı Dönüşüm” modellerinin oluşturulmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılmalı; altyapısı, sosyal donatısı, doğal çevre ile bütünleşik, dönüşüm yaklaşımları benimsenmelidir.

 

- Deprem öncesi alınması gereken önlemler, sadece binaların depreme dayanıklı inşası ile sınırlı kalmamalı; aynı zamanda Başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere ülkemizdeki tüm illerin 1/1000 ölçekli Jeolojik-Jeoteknik ve Mikro bölgeleme Etütleri hızla tamamlanmalı; bu etütlerin sonuçlarına göre Bütünleşik Afet Yönetimini esas alan, bütün doğal tehlikeleri göz önüne alan “Master Planlar” hazırlanarak afet güvenliğinin gerektirdiği imar plan revizyonları ve diğer risk azaltma önlemleri birlikte uygulanmalıdır.

 

- Deprem, sel, taşkın, heyelan gibi doğa kaynaklı her bir afet tehlikesi için tekil veya çoklu tehlike haritaları üretilerek mekânsal planlama sürecine entegre edilmeli, fay zonları üzerinde yapılacak paleosismolojik araştırmalar sonucu belirlenen sakınım bantları ile DSİ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan havza plan ve raporlarında belirtilen “Taşkın Tehlike Haritaları”ndaki riskli alanlar imar planlarına işlenmeli, bu alanlarda bina ve bina türü yapıların yapılmasına sınırlama getirecek ve mevcut risk altındaki yapıların geleceğini planlayan düzenlemeler acilen hayata geçirilmelidir.

 

-2023 yılında Resmî Gazete’de yayımlanan “Belediye ve Bağlı Kuruluşları ile Mahalli İdare Birlikleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmelik” değişikliği ile Büyükşehir Belediyelerinde ‘’Afet İşleri Daire Başkanlığı’’, İlçe Belediyelerinde ise ‘’Afet İşleri Müdürlüğü’’ kurulması zorunlu hale gelmiştir. Ancak bu birimlerin görev tanımları, amaç ve organizasyon şemaları olmadığından bazı belediyelerde  maalesef yanlış yorumlanmakta ve görevlendirmeler yapılmaktadır. Bu birimlerde Jeoloji Mühendislerinin yetkilendirilmesi, doğa kaynaklı afetlerin kök nedenlerinin tespiti, risklerin giderilmesi / azaltılması, İl Afet Risk Azaltma Planları (İRAP) ve “Türkiye Afet Risk Azaltma Planı 2022-2030 (TARAP)” çalışmalarında etkin rol alınması açısından önem arz etmektedir. Aksi taktirde mevcut durumu ile tüm çalışmaların daha önce çok sayıda örnekte yaşandığı gibi, eyleme dönüşemeden “tozlu raflarda” kalma olasılığı büyüktür. Bu daire başkanlığında ve müdürlüklerinde yapılan tüm çalışmaların yaşama geçirilebilmesi için eylemliliklerden sorumlu birimlerin bilgilendirilmesi, bu eylemlilikleri yerine getirebilmek için gerekli finansal kaynakların yaratılması, sürekli izleme, kontrol ve denetim mekanizmaları oluşturularak eylemliliklerin hayata geçirilip geçirilmediğine ilişkin bilgiler kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

 

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak  hemen hemen her ağızdan duymaya alıştığımız ‘17 Ağustos’u Unutmadık’ söylemi yerine başta Bursa Valisi, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve İlçe Belediye Başkanlarımız olmak üzere ilgili ve sorumlu tüm kurumlar ile vatandaşlarımıza şu soruyu yöneltiyoruz;

Gerçekten de Unutmadık mı?”


ETİKET :   liderliderbursabursason dakikagündemhaber