AK Parti, muhalif gömleği giymeyecek
AK Parti, muhalif gömleği giymeyecek
Yerel seçimlerin üzerinden 2 ay geçti…Bu süre zarfında şahit olduğumuz gerçeklik, AK Parti’nin muhalefet yapmaya pek de niyeti olmadığıdır.
Belki de muhalefet partisi etiketi yemek istemiyorlar.Haklı olabilirler nihayetinde iktidar parti olarak böyle bir strateji uygulayabilirler.
Zira yerel yönetimlerde son 60 günde olan bitenler karşısında ‘kısık sesli’ kalmak, bir beceri değil olsa olsa tercih meselesidir.
Zaten AK Parti’nin muhaliflik gömleğini 2019 sonrasında da giymediğini veya giyemediğini müşahede ettik.
Özellikle İstanbul’da ve Ankara’da 2019 sonrasında AK Parti’nin akılda kalan bir muhalif etkinliği var mı? Yok!
Önümüzdeki 5 yıl Bursa gibi kaybedilen diğer illerde de olacağını sanmıyorum.
Öyleyse AK Parti’de Kızılcahamam Kampı’ndan sonra yaşanacak değişimin bağlamı ne olacak?
Kadro mu? Anlayış mı?Tek başına eskisini alıp yenisini getirmek sorunu çözebilir mi?Hiç sanmıyorum.
Recep Tayyip Erdoğan’ın lokomotifliği sayesinde ilerleyen vagonlar, esasen halk nezdinde boş görüldüğü anlaşıldı.
AK Parti’ye boş vagonlar değil yedek lokomotifler lazım. Peki, kim o lokomotifler? Ya da ne?
AK Parti için Erdoğan’ın ardından politikasını sürükleyen en güçlü lokomotif, toplumsal gerçekliğe sadakat.
Bugün toplum talebi ile toplumsal gerçekliğin birbirine karıştırıldığını görüyoruz.
‘Toplumun talebi’ diyerek meşru addedilen konuların esasında toplumun gerçekliğiyle örtüşmediği ve yarar sağlamadığı görülüyor.
Siyaset, toplumla sürüklenenlerin değil toplumu sürükleyenlerin işidir.
Genelde de yerelde de toplumun kafasında netlik kazanmamış tartışmalı konu ve olaylarda toplumu doğruya sürükleme gücü ve kabiliyeti olan kaç siyasetçi var?
Özellikle yerelde vatandaşla temasında siyasal ikna açısından gerekli yetkinliğe sahip kaç kişi var?
Konuştu ve ikna etti! Bakınız bu temel noktadır. Kitleyi ikna edemeyen siyaset, bir başarı hikâyesi yazamaz. Yazması da beklenemez.
Elbette iknanın zor olduğu, siyasetin yorulduğu, dış etkilerin öne çıktığı dönemler yaşanır. İşte beceri, her durumda iknayı tesis etmekle ortaya çıkar.
Erdoğan’ın kişisel başarısının temelinde de kitleyle kurduğu mantık, duygu ve güven duvarı ve uyumudur.
Şöyle yaşadığınız kente bir bakın ve Erdoğan’ın dışında AK Parti’de halkla bağ kurmuş bir isim söyleyin.
Yalnız dikkat edin kendi mikro çevresiyle kurduğu bağı referans almayın. Yani çıktığı mahallenin dışında genele dönük bir imaj ve ikna gücüne sahip mi?
Özellikle de ‘gücü’ ekonomik bağlamda değil etki ve itibar olarak ele almanızda fayda var.
Zira AK Parti’nin Erdoğan’dan aldığı gücü, kişisel konforuna dönüştürenlerin listesi bayağı uzun olabilir. Ve onların elde ettiği bu varlığı, etki gücü sanabilirsiniz.
Genelin ayrışmış siyasetinin aksine yerelde ilişkilerin girift ve çıkar temelli bir ortaklığa dönüştüğünü de kabul etmek gerekir. Burada partiler üstü bir ittifak var ki orada rantsal bölüşümün her türlüsü görülüyor.
Olan samimi ve gayretlilere oluyor. Herhalde AK Parti’nin yaşaması gereken bir başka değişim de parti içi kamplaşmaları sonlandırmak olacaktır.
Tüm hikâyeyi, şahsi ikbaline araç kılan tiplerden arınmak şu noktada kolay değil. Kırılan ve kopan dalları yerine monte etmek imkânsız.
Dallar kurumadan filizlenme için temel esas ne olmalı? Samimiyet mi? Yoksa dar bir kitleyi temsil gücü mü?
Mikro düzeydeki temsillerine atfedilen önem dolayısıyla bazı kişilerin aslında hiç de hak etmediği mevzilere taşındığını yaşadık, yaşıyoruz.
Her kademedeki liyakat ve ehliyet ihmaliyle yüzleşiliyor. Herhalde en kötüsü de hak etmediği halde eriştikleri mevkilerde bulunanların değişen konjonktür ile birlikte samimiyetsizliklerini görmektir.
Sanırım bu nokta, henüz başlangıç evresinde ki zamanla daha vahim örnekler görülebilir.
AK Parti, bunları ya ıslah edecek ya da budayacak.
İşte neler olacağını görmeye az kaldı.
Saygıyla…