Allah korkusu!..

Hulusi Akar, sosyal medyaya düşen bir videoda şöyle diyor:

Eğitimin birinci amacı Allah korkusu, ikincisi de kuldan utanma…

Bu sözlerin ardından bir seküler atak başlıyor ve Akar’a eleştiri tufanı yağıyor.

Düşünme eğilimi,her zamanki gibi cılız kalıyor. Oysa bu sözleri irdelemeliyiz…

Öncelikle eğitim ile öğretimi birbirinden ayrı kavramlar olarak düşünmeye başlamak gerek.

Öğretim bilgi ise eğitim bilinçtir.

Öğretim, bireyi çağın gerekliliklerine uygun bilgi ve yetkinlikle donatmakla, eğitim ise bireyi toplumsal bilincin paydaşı yapmakla görevlidir.

Her toplum, kendini koruma ve büyütmek için bireylerini öz değerleriyle donatmak zorundadır. Yoksa tarih sahnesinden silinip gider!..

Peki, bu donatım nasıl gerçekleşir?

Öğretim süreci maalesef çoğunlukla ezbere dayalıdır. Örneğin üçgenin iç açılarının toplamı veya herhangi bir fizik kuralıe eşittir emc-kare gibi…

Fakat eğitim süreci ezbere dayalı olamaz. Eğitimin konusu olan olguları, herhangi bir formül gibi aktaramazsınız. Ki aktarsanız da bireyin kafasında yerini bulması imkansızdır.

Eğitim süreci, deneyime mecburdur. Ampiriktir ve bu yönüyle de bilimsellik arz etmektedir. Ki sosyolojiyi bilim yapan da budur.

Biraz daha açalım. ‘Eğitimin temel amacı bilinç aşılamaktır’ sözünü bir varsayım olarak ele alalım. Bu varsayımdan hareketle eğitimin bireye inanç bilincini nasıl verebileceğini düşünelim.

Aynı şekilde ‘eğitim, bireye vatan ve millet sevgisini, ahlak bilincini, aile bağını nasıl veriyor?’ diye de düşünebiliriz.

Her durumda ‘eğitim sürecinin esası örnek olmaktır, yani temsildir’ çıkarımı yapmak zorundayız.

Toplumumuzda‘eğitim ailede başlar’ sözü yaygın kabul görür. Bu kabulden hareketle birey üzerinde ailenin rolüne atıfta bulunurken aynı zamanda aileye de birtakım sorumluluklar yüklenir.Ne yazık ki çoğu ebeveyn bu ödevinin farkında değildir.

İnanç zayıflığı da ahlak bozukluğu da sevgisizlik de birer mirastır. Aksi de öyle…

Toplumsal ahlakın bozulduğu, inancın zayıfladığı, sevgisizliğin tırmandığı yerde bireye odaklanmak hedefi ıskalamaktır. Oyalamak ve oyalanmaktır…

İşte bu noktada tekrar başa dönerek Sayın Akar’ın ifade ettiği Allah korkusu ve kuldan utanmayı eğitimin konusu ve amacı kabul ederek şunları söyleyebiliriz:

Toplumda Allah korkusu yok ki bireye mezkûr eğitim yoluyla Allah korkusunu aşılayalım.

Toplumda utanma yok ki bireye bahsettiğimiz eğitim süreciyle utanmayı verebilelim.

Başkasının yerine utanmaktan kendi adımıza utanmayı unuttuk!

Başkalarının ‘Allah korkusu’ karşısındaki pervasızlıklarına şaşırmaktan kendimizi kaybettik!

Örnekleri saymakla biter mi? Hele ki bu dönemde!

Birey toplumuna baktığında Allah korkusunu görmüyorsa bu bilince varabilir mi?

Hiç kusura bakmayınız!

Allah korkusunu camilerde, cemaatlerde, okullarda, meclislerde öğretmezsiniz.

Allah korkusunu yaşayarak öğretirsiniz yani temsilini oluşturarak.

Kuldan utanmayı da aynen öyle!

Vatan ve millet sevgisini de! Ahlakı da! Aile bağını da!

Bir hilal uğruna batan güneşler olmasa, onların aziz hatıraları ve emaneti sayılmasa şayet durduk yere kim, neden sevsin şu bozkırı, şu çölü, şu dağı, taşı ve kara toprağı?

Öte yandan Akar’a bu sözleri dolayısıyla anlamadan ‘seküler’ bir yerden saldıranları da vasat buluyorum.

Bir kişi hem herhangi bir semavi dine inanıp hem de uyuşturucuya hoş bakamaz, tıpkı diğerleri gibi…

Bir kişi hem suçtan yakınıp hem de bireyin vicdanını ve nefsini eğitmeyi hor göremez, görüyorsa ya hiçbir şey bilmiyordur ya da tuzak kuruyordur!

Esasında esin kaynağımız şudur:

Allah düşüncesi, yurt ve millet sevgisi, ahlak duygusu ve aile bağları yıkıldıktan sonra geriye ne kalır? Her yabancı istilayı kabule hazır, hayvanlaşmış bir yığın…”

Atsız ataya saygıyla…

Not: Müfredatta Orta Asya yerine Türkistan denilmesini ve Atsız’ın hak ettiği yere alınmasını takdirle karşılıyorum.