Azdı mahallenin köpeği

Bizim mahallede bir köpek var.

Mini minnacık bir şey.

Nereden geldiyse geldi.

Ya da getirip bıraktılar bizim mahalleye.

Geldiğinden beri bir oraya bir buraya hırlayıp duruyor.

Ara sıra da saldırıyor.

Mahallede hiç kimse bu ‘it’i istemiyor, sevmiyor.

Uzak mahalleden biri gelip bu ‘it’e burada bir barınak yaptı.

Ne olduysa işte o zaman oldu.

Bu it kudurdu.

Barınağında durmuyor.

Fırsatını buldukça bir sağa bir sola bir yukarı bir aşağı saldırıp duruyor.

Kimi görse hırlıyor.

Kimi görse havlıyor.

Kendisini bu mahalleye getirene güveniyor.

Ona sürekli kemik veren uzaktaki sahibine sığınıyor.

Onlara bel bağlıyor.

Onlardan sırt alıyor.

Mahalleli bu köpekten oldukça rahatsız.

Ancak daha önceleri bu ‘it’i sevmeyenler...

Kovmak isteyenler...

Barınağı başına yıkmaya kalkanlardan bazıları şimdi ona bir şey demiyorlar.

Ses çıkarmıyorlar.

“Hoşt” bile diyemiyorlar.

Çünkü o ‘it’e sahiplik edenler onlara da ara sıra para vererek susturuyor.

Köpeğe sahiplik etmelerini öneriyor.

Bunu bilen köpek de mahallede bir onlara hırlayıp havlamıyor.

İt itliğini yapmaya devam ediyor.

Sahibinden yüz bulan bu köpek bu sıralar mahallenin en güçlü...

En soylu...

En ağırbaşlı...

En dirayetli...

En barışsever...

En sabırlı...

Ayağa kalktı mı ezen...

Kükredi mi sindiren mülk sahibine hırlamaya başladı.

O komşu şimdilik olanları izliyor.

Hırlayıp havlamalara sadece "hoşt" diyor, o kadar.

Fakat bu ‘it’i susturan, durduran yok.

Havlamaya, saldırmaya devam ediyor 

Sahiplerine güvenip o çetin komşuya hırlaması hayra alamet değil.

O nedenle atalarımız demişler ki:

"Eceli gelen köpek cami duvarına işermiş."

Herhalde bu söz yerini bulacak.

Bilmem anlatabildim mi?