Bıktık illallah

Türk hafif müziğinin usta seslerinden Erkin Koray yetmişli yılların başında çok güzel bir şarkı bestelemişti.

O kadar çok tutulmuştu ki dillerden düşmüyordu.

"Arkası gelmez dertlerimden bıktım illallah"

"Biri biterken diğeri de başlar ve süphanallah..."

Öyle felaketler yaşıyoruz ki!

Biri bitmeden diğeri başlıyor.

Bir yaramızı saralım derken, bir başka yara çıkıyor.

Bir yer değil...

Üç yer değil...

Beş yer değil...

On il felaketi yaşıyoruz.

On bin değil...

Elli bin değil...

Yüz bin değil...

Bir milyon değil...

Beş milyon değil...

On dört milyon insan aralıklarla beş dakikada bittik.

Yerle bir olduk.

Şehirler bitti.

İlçeler bitti.

Köyler bitti.

Tam da "Geçti gitti, yıkıldık ama yiğit düştüğü yerden kalkar" diye düşünüyorduk ki...

Sel vurdu bu kez.

Gök yarıldı.

Yer yarıldı.

Yol yarıldı.

Ağaçlar yarıldı.

Köyler yarıldı.

Deprem vurdu önce.

Sonra sel vurdu...

 

"Arkası gelmez dertlerden bıktık illallah"

"Biri biterken diğeri de başlar ve süphanallah"

 

Gazap şiddetli.

Azap dayanılmaz.

Afat çekilmez.

Felaketler ardı ardına geliyor.

Hangi birine yanalım?

Canlar gitti, gidiyor.

Mallar gitti, gidiyor.

Bir tarafa bakıyorum, teyzem açmış kollarını, gökyüzüne başını kaldırarak:

"Ya Rabbimiz! Sana isyan etmiyorum ama dayanacak gücümüz kalmadı"

diye, biraz mahcup...

Biraz utangaç...

Biraz çekingen...

Biraz isyankâr...

Biraz yalvaran...

Biraz usanan sesle yalvarıyor Allah'a.

Öbür yanda yaşlı, bembeyaz sakalıyla, başında takkesiyle ve korkuyla:

"Allah'ım, biz ettik sen etme"

"Biz günahkâr kullarınız, bizi affeyle" diye uzatmış ellerini semaya, yalvarıyor.

Beri tarafta orta yaşlı tesettürlü bir kadın kızgın suratı, keskin dili, çatık kaşlarıyla adeta:

"Biz hak ettik bunları"

dercesine;

"İçimizdeki beyinsizler, düşüncesizler, ahlaksızlar; her şeyi normal gören akılsızlar yüzünden başımıza olmadık felaketler geliyor ama hâlâ bunu anlayan yok" diyor.

Hemen yanındaki adam avuçlarını havaya kaldırarak;

"Sen ıslah eyle ya Rabbimiz" diye yalvarıyor Allah'a.

Gerçekten bunca felaketleri yaşıyoruz da acaba daha ne zaman uyanacağız?

Hâlâ:

"Bunlar birer doğa olayı" demeye devam mı edeceğiz?

Eğer öyle ise Allah kendi kutsal kitabı Kur'an'ı Kerim’de geçmiş kavimleri neden, niçin, nasıl, ne şekilde gazap ettiğini...

Felaketlerle yok ettiğini anlatırken neden hep "Doğa olayları" ile bunu yaptığını anlatıyor ki?

Sebepler dünyasında tabi ki insanların kendilerini düzeltmeleri için doğa olaylarını kullanacaktır yaratan.

Ya düzeliriz, ya düzeltiriz, ya düzeltiliriz.

Yoksa "Arkası gelmez dertlerden bıktık illallah" diyerek, sonsuz kere sitemde bulunsak da boşuna.