"Bizim hayallerimiz için kendi hayallerinden vazgeçtiler!"

Araştırmacı- Yazar İlknur Güntürkün Kalıpçı, “30 Ağustos'ların bizler hayallerimize kavuşalım diye hayallerinden vazgeçmiş olanların hayal olmayacaklarını ifade ettiğimiz bir gündür. 30 Ağustos zaferi dünyanın en büyük strateji lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün çok yönlü, çok açılı, okuyan, danışan, yapıcı, kurtarıcı özellikleriyle kazanıldı. 30 Ağustos ayrıca ilklerin uygulandığı bir zaferdir” dedi.

Lider Haber / Burak TOK 

Lider Haber TV'de Neslihan Çelik Alkoçlar’ın hazırlayıp sunduğu Nes’li Yaşam’ın 30 Ağustos Zafer Bayramı özel konuğu Araştırmacı- Yazar İlknur Güntürkün Kalıpçı oldu. Sözlerine 30 Ağustos'ların bizler hayallerimize kavuşalım diye hayallerinden vazgeçmiş olanların hayal olmayacaklarını ifade ettiğimiz bir gün olduğunu vurgulayan Kalıpçı, “Sözlerimin başında özellikle bir şey söylemek istiyorum. Anaokullarında bir proje uyguluyorum. Çocuklarla bir gün soru- cevap yapmak istedim. Bir tane çocuğumuz ‘Atatürk nasıl savaşmış?’ diye sordu. Çocuğumuzun yanındaki 5 yaşındaki kızımız ne dedi biliyor musunuz? ‘Ama Atatürk savaşmaz ki. O savaşmadı. Savaş kötü bir şey. Atatürk yurdunu korudu dedi’ Ben o gün bugündür savaş kelimesini kullanmıyorum. Yurdumu korudu diyorum ve bu çok doğru. Ata’mızın ölümü üzerine İngiliz gazetesi şu başlığı atıyor. Kocaman puntolarla. Arkasında hiç düşman bırakmadan ölen tek komutan. Yani Atatürk'ü anlatan bence en güzel, onu da çok mutlu edecek en güzel ifade. Çünkü o hep barıştan yanaydı. Yine bir örnek vermek istersek bir yabancı bir gazetenin başlığında da şöyle bir şey var. Atatürk sadece Türk milletinin değil, tüm dünyanın en büyük evladıdır. Yani tüm dünyanın evlat olarak bağrına basabileceği bir şeyin dünya durdukça asrın lideri olma vasfını kaybetme ihtimali yok” dedi.

TARİH ASLA YALAN SÖYLEMEZ

Atatürk’ün 30 Ağustos zaferini, çok yönlü, çok açılı bir okuyan, danışan, yapıcı, kurtarıcı, kurucu, irdeleyen ve dünyanın en büyük strateji lideri olarak kazandığını vurgulayan Kalıpçı, “30 Ağustos'un kazanılmasının askeri haritalarla, pergellerle ya da silah gücüyle filan bir ilgisi yok. Tüm bunların yanında Atatürk'ün bu özelliklerini koymasaydı her şey faklı olabilirdi. Örnek verecek olursak taarruzdan önce bütün birliklerin konuşlandığı yerleri teşhis ediyor. Önce bakıyor iki tepe var. Tepelerden biri çok merkezi, buradan gelen düşmanı gören tepedir. Bütün askeri oraya konuşlandırmış. Komutan bunu görüyor ve diyor ki derhal buradaki bütün askerleri yan tepeleri alın. Diyorlar ki bunu yapanın düşman olması lazım. Gene de sözünü dinlemeden bir bölük bırakıyorlar o tepede ve sabaha karşı başlayan taarruzda ilk önce tamamen şehit olanlar onlar oluyor. Diğer tepelere geçen askerler ise bu diyorlar ki nasıl bildiniz? Nasıl yani nasıl öngördünüz? Diyor ki bakın bu tepe tarihte Sezar'ın ordularına. Yıldırım Beyazıt ordularını, İskender ordularına yenilmiş bir tepe ama diyor düşmana karşı yenilmedi. Sabaha karşı güneş ışınıyla başlayan kum fırtınasına yenilmiş bir ordu. Ben böyle bir yeri bir kendi Mehmetçiğim'e de mezar etmek için hiç tarih ve coğrafya bilmemem gerekiyordu. Tarih diyor yalan söylemez. Tarihi bir masal olarak değil onu bu şekilde kullanmak üzere bulunduğunuz bölgede nereye mehmetçiğinizi koyuyorsanız onun tarihini ve coğrafyasını incelemeden asla konuşlandıramayacağınızı bilin diyor. Atamız her zaman Mehmetçiğin canı bana emanet mantığıyla hareket ederdi” ifadelerini kullandı.

30 AĞUSTOS İLKLERİN UYGULANDIĞI ZAFER

Atatürk sefer çıkmadan önce kararnameleri imzalamak istediğini ve bunun altında yatan sebeplerin olduğunu aktaran Kalıpçı, “Atatürk imzalamak içim kararnameleri talep ediyor. Şimdi yanındakiler diyorlar ki savaşa çıkacağız, yola çıkacağız. Ne kararnamesi? Diye şaşırıyorlar. İmzaladığı kararnamelere bakın. Etnografya müzesinin açılması kararnamesi ve eski Ankara evlerinin korunması kararnamesi. Bu nedir biliyor musun? Etrafındakilere hayır düşman asla Ankara'ya kadar gelemeyecek. Bu onun aslında orada taktik uyguluyor. İşte strateji dehası budur. Ya da krizleri cevhere dönüştürme sanatçısı da diyebiliriz. İşte burada çıkıyor ortaya. Yani etrafındakiler yağ. Ooo! Bunu imzaladığına göre vardır bir bildiğin. Ta Ankara'ya kadar gelme ihtimali yok ki bunları imzaladı. Yani burada göstermek istediği çok farklı bir şey var. Bir de 30 Ağustos o kadar çok ilkin uygulandığı, ilk olanların uygulandığı bir zafer ki bu ilklerin de mutlaka çok derinlemesine etkileri var. Örneğin ilk defa cephe harbi diyoruz biz meydan savaşı diyoruz ama burada uygulanan ne var biliyor musunuz? İlk uygulanan bir propaganda harbi bu aslında. Bunu hiç incelememişiz. Yani bu propaganda halinde aslında çok önemli. Diyor ki Atatürk ‘düşmanı düşmana ne yapacağımızı bildirmemek düşmanın ne yapacağını çok iyi bilmek’. İki şey çok önemli. Birincisinden Sakarya, ikincisinden Dumlupınar oluyor. Konya'da çaya davet ediyor bütün herkesi. Herkes çay davetindeyken o Konya'ya gidiyor. Konya'da düşmanın haberleşme telgraf hatlarını yok ediyor... Şimdi bu burada ve gazeteciler sormuş savaştan sonra. Bu savaşı nasıl kazandınız diye. Atatürk İki kelime ise telgraf telleriyle cevabını vermiş. Biliyorsunuz basının da merkezini Atatürk Mudanya yapıyor. Şu Mudanya olarak gösteriyor. Ve bütün basının İstanbul'dan Mudanya'ya kaydırılıyor o dönem” diye konuştu.

AZI ÇOĞALTMA TAKTİĞİ

Ordumuzun sayı olarak az olduğunu ve aslında 30 Ağustos'un karşılığının azı çoğaltma taktiği olduğunu ifade eden Kalıpçı, “Atatürk'ün yaptığı orada azı çoğaltma taktiği ve yanlış bilgilendirmedir. Mesela mecliste arkadaşlarıyla anlaşıyor biliyor musunuz? Mecliste çoğu Atatürk'e karşı bu şey yaptı. O neymiş biliyor musunuz? Atatürk anlaşmalıymış onlarla. Düşman çünkü uzlaşı o olmadığını ve zayıf olduğumuzu zannediyor. Öyle zannetmeleri isteniyor düşmanın ancak Atatürk’ün kıvrak zekâsı bunu da yeniyor” dedi.

Anadolu kadının bir örneği daha yok!

Anadolu kadının savaşa olan katkısının dünyada örneğinin olmadığını aktaran Kalıpçı, “Anadolu'daki kadın gibi savaşa bu kadar katkıda bulunan, hani bütün zihniyle, elinde, avucunda ne varsa onu veren bir örnek daha yok. Savaşın ortasına yine üniformalı ve rütbeli kadın askeri ilk defa bizim ordumuz dar yer aldı. Dünya ordularının da haberi yok bundan. İlk defa bizim ordumuzda mesela binbaşı dünyanın ilk kadın binbaşısı Kurtuluş Savaşı'nda binbaşı rütbesi alan Ayşe Altuntaç’ın her yere adını yazmalıyız ama ne adını gördüm ne bir kadın derneğinde bir yerde resmini gördüm. Ayşe Altuntaç anısını yaşatalım ismini yaşatalım.

Çocuklarımız var 8 yaşındaki Nezahat. Bursa Milletvekili Emin Bey'in önergesi kendisine tuğgeneral rütbesi verilmesi öngörülen sekiz yaşındaki Nezahat. Yani çok üstünde işler yapmış. Tabii tuğgeneral rütbesi almak öyle kolay iş değil. Mesela İnegöllü Feridun ise hiç işlenmemiş Feridun'un yaptığı fedakârlık. Daha 9 yaşında. Feridun Yaptığı işler muazzam. Kendi küçük yaptığı işler çok büyük olan bir Feridun’umuz var. Daha bunca isimsiz kahramanlarız var. Çoluk-çocuk, kadın, erkek bunları yaşamak, yaşatmak, anmak, hatırlamak onların ruhları için bir şeyler yapmak o kadar büyük görevimiz ki bunları anlatmaya kelimeler yetmez” ifadelerini kullandı.