Boykot tamam ama!

İsrail’in Gazze’de yaptıklarının bir tarifi yok.

Fakat insanlık olarak mevcut durumumuzda İsrail’i vahşi, barbar, cani, katil, vampir, hırsız diye tanımlamak da kifayetsiz. Çünkü her birimiz bunun ortağıyız…

İnsan hayatını savunmak adına küresel bir acizlik ile karşı karşıyayız.

Kuşkusuz hepimiz; bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden sivillerin üzerine ölüm kusan bu saldırılara karşıyız.

Görüyoruz ki Avrupa’nın ve dünyanın birçok ülkesinde insanlar, Filistin’e destek yürüyüşleri yapıyor. Hiç şüphesiz bu yürüyüşlerde o ülkelerdeki Müslüman toplulukların payı büyük.

Süreci nihai bir sonuca eriştirmese de bu tepki, o toplumların bulunduğu ülkeler itibarıyla kayda değer nitelik ve tutarlılık arz etmektedir.

Ülkemizde de vatandaşımız, bu insanlık dramına sessiz kalmıyor elbette.

Benzer her durumda kendimize yönelttiğimiz bir soru var: ‘Ne yapabilirim?’

Özellikle 28 Ekim’de İstanbul’da gerçekleştirilen miting, esasen küresel yankının ana kaynaklarından biri oldu.

Devamında İsrail’e karşı tepki, İsrail mallarına yönelik bir boykota dönüştü.

Bu noktada altını çizmeliyim ki boykotu destekliyorum. Fakat tüm tepki süreçlerinde tam bir oydaşma ve tutarlılık gerektiğini savunuyorum.

Bakınız, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), ekim ayı ihracat verilerini yayınladı. Buna göre İsrail’e yılın onuncu ayında ülke olarak toplam 327,6 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdik.

Ocak-Ekim toplamında ise söz konusu ülkeye ihracatımız, 4,4 milyar dolar…

Evet, rakamları geçen yılla kıyasladığımızda hem 10 aylık toplamda hem de savaşın başladığı ekim ayında ihracatta azalma var.

Şimdi biz, ‘katilin malını almayalım ama katile mal satalım’ diyebilir miyiz?

Veya ‘Biz para vermeyelim ama onun kanlı parasını alalım?’

Bu tutarlı olur mu?

İlginçtir, ekim ayında birçok ilin İsrail’e ihracatı düşerken bazı illerin artmış. Bunların içinde İsrail mallarına karşı boykotun ateşli savunulduğu iller de var.

Mesela Şırnak’tan İsrail’e ihracat yüzde 1761 (binyediyüzaltmışbir) oranında artmış. Baktığınızda rakam 881 bin dolar düzeyinde ama TL karşılığı yaklaşık 25 milyon lira… Acaba Şırnak’tan ekimde İsrail’e kim, ne satmış?

Sadece Şırnak değil Ordu, Çorum, Samsun, Osmaniye, Kilis, Kastamonu, Çankırı, Denizli, Mersin, Antalya ve Aksaray illeri de İsrail’e ihracatını artırmış.

Rakam bazlı düşünüldüğünde bu iller arasında ekim ayı özelinde en yüksek ihracatı, 18,2 milyon dolar ile Denizli ve 13,2 milyon dolar ile Mersin yapmış.

Ayrıca bu ülkeye en yüksek rakamda ihracatın İstanbul’dan gerçekleştiğini de unutmamak gerekir.

Yaklaşık 10 milyonluk bir pazar olan İsrail ile 9 milyar dolar düzeyinde bir dış ticaret hacmimiz var. Ki Türkiye olarak bu ülkeye karşı cari fazla veriyoruz.

Pazardaki payımızın üstüne koya koya büyüdüğü de bir tarihsel gerçeklik…

Peki, bu durumda ne yapmalıyız?

Tepkiselliğimizi, elbette ki ‘İsrail ile ticaret yapmayalım’ noktasına vardırmamalıyız. Boykotu bir toplumsal nefrete araç kılmamalı, İsrail üzerinde insani bir baskı olarak açıklamalıyız.

Şayet nefretle hareket edecek ve İsrail menşeili tüm ürünlerden el çekeceksek yalnızca market raflarında değil her alanda onlara rastlayacağımızı unutmamalıyız.

Dolayısıyla boykotun insani ve vicdani olarak verilebilecek en yalın tavır olduğunu, uluslararası kamuoyu nezdinden çok iyi anlatmalıyız.

Şayet bu noktada uzlaşı içinde değilsek vurgulamak isterim ki bir Türk olarak, İsrail’e coğrafyamda sergilediği insanlık dışı uygulamalardan ötürü göstereceğim tepkiyi boykot, yürüyüş, mitingden ibaret saymayı da tarihimiz adına zül addediyorum.

Tepkimiz, büyük tarihimizin netliğindeki gibi mertçe ve korkusuzca olmalı…

Aciz toplumların ve zayıf devletlerin eylemleriyle bizim gibi köklü bir medeniyet mirasına sahip toplum ve devletin cevabı bir olamaz, olmamalı.

Demokratik, çağdaş, uygar mengenesinde sıkıştıkça yumuşayan bir toplumdansa inandığı değerler uğruna yaşayan ve mücadele eden ilkel toplumun ferdi olmayı tercih ederim.

Kaldı ki günümüzün uygar, çağdaş ve demokratik toplumlarının içinde çırpındığı bataklığı ve ikiyüzlülüğü de Batı’da görüyoruz.

Haliyle biz onlara benzeyemeyiz ve düşünemeyiz. Toplum olarak bizi bugüne eriştiren kimliğimiz ve karakterimize düşeni yapmak zorundayız…

Saygılarımla…