Çevrenin Davos’u Uludağ’da
Çevrenin Davos’u Uludağ’da
Çevre konusunda toplumsal farkındalık giderek artıyor.Geçmişte bir grubun istismar ve çıkar mevzi olan çevre, zamanla doğru yere oturuyor ve kitlesellik kazanıyor.
İçi boş söylem ve eylemlerden hem ekonomik hem de ekolojik anlamda gerekli adımlar atılmaya doğru evrilen bir sürece tanık oluyoruz.
Bu noktada vatandaşın günlük hayat pratiklerindeki çevre hassasiyetinden çok özellikle iş dünyasındaki çevre uyanışının üzerinde durmak gerekiyor.
Nihayetinde kirletici etki itibarıyla iş dünyasının uygulayacağı sıradan bir tutum, diğerlerinden daha kat be kat büyük bir etki oluşturuyor.
Malumunuz iklim değişikliği küresel bir realite olarak kabul görüyor. Dünya kamuoyu uzun yıllardır BM çatısı altında bu konuyu konuşuyor. Birtakım kararlar alınıyor, yol haritaları belirleniyor ancak iş uygulamaya ve sorumluluk üstlenmeye geldiğinde ana kirletici rolündeki ülkeler ölü taklidi yapıyor.
Biliyoruz ki yerküreye bir takım doğa olayları olarak sirayet eden iklim değişikliğinin temelinde insan faaliyetleri yatıyor. İnsanın her türlü pratiğini çevre ile uyumlu yapma mecburiyeti, her geçen gün artan düzeyde hayati nitelik taşıyor.
Bu insan faaliyetlerini yalnızca üretim koşullarına indirgemek, bilindik ezberle sanayiyi veya tarımı hedef almak taşın yerine oturmasına müsaade etmiyor.
Çevre bağlamında doğru bakışı yakalamak için kapsamı genişletmek gerekiyor. Bilhassa bu işin mali boyutlarını çerçevelendirmek ilk adımlar arasında yer alıyor. Çünkü çevreye uyumun bir maliyeti olduğu kadar kazancı da var.
Bu noktada sizinle çarşamba günü katıldığım etkinlikten notlar paylaşarak konuyu somutlaştırmak istiyorum.
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Avrupa Birliği (AB) Uyum ve Yeşil Mutabakat Konseyi, Kirazlıyayla’daki Bursa Businnes School’da önemli bir foruma imza attı.
‘Yeşil Üretim Temiz Gelecek’ ana temasıyla düzenlenen ‘Uludağ Çevre Forumu’na geniş katılım sağlandı.
Konsey Başkanı Vedat Kılıç, manzarayı netleştiren bir konuşmaya imza attı.
Dünya genelinde 93 milyar ton hammadde kullanıldığını ifade eden Kılıç, kullanılan hammaddenin yalnızca yüzde 10 yüzde 5 seviyelerinde yeniden üretime kazandırılabildiğini hatırlatarak dünyanın kaynak verimliliğinde hiç de iyi bir yerde olmadığını söyledi.
İklim krizlerini majör sorun olarak tanımlayan Kılıç, “Bugüne kadar üret, kullan ve at prensibini temel alan doğrusal ekonomi modeli süre geldi. Bu modelin atık pratikleri çevresel sorunlara dönüştü. Çevre sorunları da iklim krizleri haline geldi. Öyle ki iklim krizi artık her birimizin yaşamını tehdit ediyor. Artık daha sürdürülebilir ve çevreyi daha fazla koruyan döngüsel ekonomi modeline geçmek mecburiyetindeyiz. Bu modelle yalnızca üretim değil tüketim anlayışımızı da tepeden tırnağa değiştirmemiz gerekiyor” dedi.
Döngüsel ekonomi modeli kapsamında çevreyi koruma, verimliliği önemseme ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanma, fosil yakıtlardan uzaklaşma gerekliliğini ifade eden Kılıç, özellikle ‘stratejik kaynak’ olarak tanımladığı atıkların etkin yönetimini yaparak sanayiye hammadde olarak tekrar kazandırılmasına vurgu yaptı.
“Bu yeni sürecin ülkemiz açısından bir maliyet unsuru veya tehdit olarak değerlendirilmesinden ziyade bir fırsat olarak addedilmesi gerektiğini düşünüyorum” diye Kılıç, “Çünkü sanayi devrimini ıskalayan, endüstri 4.0’a uzaktan bakan bir ülke olarak bu yeni ekonomi sürecinde diğer ülkelerle aynı başlangıç noktasında olmamız hasebiyle ciddi fırsatlarımızın olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Avrupa Birliği’ne (AB) yakınlık, hedef pazarın Avrupa olması, ülkenin üretim ve nüfus gücü, oluşturduğu atık büyüklüğü, geri dönüşüm endüstrisinin yakaladığı teknolojik ilerleme gibi Türkiye’nin avantajlarına vurgu yapan Kılıç, “Türkiye’deki metal geri dönüşüm sektörü, en büyük alıcı konumunda. Kâğıt geri dönüşümünde kapasite, son 5 yılda 2 milyondan 8 milyon tonlara ulaştı. Plastik geri dönüşümü de büyüyor. Ülke olarak yıllık bazda sanayide ve evselde yaklaşık 110 milyon ton atık oluşturuyoruz. Bunu yeni ekonomi sürecinde etkin olarak yönetebilir ve ham madde olarak sanayide değerlendirirsek böylelikle hem çevresini koruyan hem doğal kaynaklarını koruyan hem de bu yeni ekonomi sürecinde güçlü bir aktör olma fırsatını elde edeceğiz” değerlendirmesinde bulundu.
Kılıç’ın açıklamalarıyla karşımızda dev bir ekonomi beliriyor.
Bunun, bilindik ezberle salt çevre hassasiyeti değil aynı zamanda yeni bir ekonomi modeli olarak algılanması gerekiyor.
İşte bu noktada iş dünyasının konuya yalnızca kirletmeden kaçınma temelli değil de ekonomik ilerleme olarak bakması önem arz ediyor.
Bunun içinde BTSO’nun mezkûr konseyi tarafından organize edilen ‘Uludağ Çevre Forumu’, ulusal düzeyde çıktığı yolda küresel ölçeğe ulaşma potansiyeli arz ediyor.
Ülkemiz iş dünyası bu dönüşümü başarmak zorunda…
Bitirirken; BTSO’nun kente kazandırdığı Kirazlıyayla’daki Bursa Businnes School’u ilk kez bu programla gördüm. Zevk, estetik ve zekâ ürünü projeyi sınırlı bir zaman diliminde gezdim. Olağanüstü bir doğa… Yüksek kalite hizmet…
Tesisleşme dolayısıyla Uludağ’a burun kıvıranlar, ismimizi alıp Sapanca’ya kaçanlar! Gelsin görsün! Öyle ekonomi zirvesini falan değil Davos’u gölgede bırakacak bir lokasyon…
Tabi sadece lokasyon yetmiyor. Davos’u sollamak için akıl da şart. Görüyoruz ki o akıl Bursa’da var ve derinden çalışıyor.
Ülkesinin menfaatleri için sınırları zorlayanlara saygıyla…