Erdoğan'dan BTSO Ödül Töreni'nde önemli mesajlar: "Seçimler bir dönüm noktası olacaktır"

Cumhurbaşkanı Recep tayyip Erdoğan BTSO Ekonomiye Değer Katanlar Ödül Töreni'nde konuşuyor

 

 Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Sevgili Bursalılar özel sektörümüzün kıymetli mensupları değerli kardeşlerim sizlere kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Ekonomiye Değer Katanlar Ödül Töreninde iş dünyamızın güzide temsilcileriyle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Bizleri bu anlamlı program vesilesiyle bir araya getiren Bursa Sanayi ve Ticaret Odası’na, sayın başkan ve yönetimine teşekkür ediyorum. Biraz önce 4 farklı kategoride ödül takdim ettiğimiz şirketlerimizin her birini kutluyor, ülkemize, milletimize ve ekonomimize yaptıkları katkılar için kendilerine şükranlarımı sunuyorum. Bu vesileyle bugün resmi açılışlarını yaptığımız, güncel rakamla toplam 12 milyar lira kamu ile 30 milyar lira özel sektör yatırımlarının şehrimize hayırlı olmasını diliyorum.

Bu eserleri şehrimize kazandıran bakanlıklarımızı, belediyelerimizi, tüm kurum ve kuruluşlarımızı özel sektörümüzü tebrik ediyorum. Bursa kadim tarihiyle, kültürüyle, göz kamaştıran mimari eserleriyle, tabii güzellikleriyle ülkemizin sembol şehirlerinin başında geliyor. Bursa'ya hizmet etmeyi, milletimize şükran borcumuzu ödeme yanında, ecdadın emanetine sahip çıkma misyonumuzun da bir gereği olarak görüyoruz. Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur prensibince diğer şehirlerimiz gibi Bursa’ya sık sık geliyor, vatandaşlarımızla hasbihal ediyoruz.

İş dünyamız ve sivil toplum kuruluşlarımızla bir araya gelerek taleplerini dinliyor, varsa sıkıntıları çözüme kavuşturuyoruz. Projelerimizi yerinde takip ederek süratle neticelendirilmelerini sağlıyoruz. Gençlerimiz, kadınlarımız, çiftçilerimiz, işçilerimiz ve toplumumuzun diğer kesimleriyle yaptığımız buluşmalarla milletimizle olan gönül bağımızı daha da güçlendiriyoruz. Bu amaçla sadece son 1 yıl içerisinde Bursa'yı 3 kez ziyaret ettik. Bursa'ya her gelişimizde, şehrimiz ve ülkemiz için tarihi önemde birçok yatırımı hizmete açtık.

Son olarak Türkiye'nin otomobili, TOGG’un üretim tesisini Bursa'mızın ve Türkiye'mizin hizmetine sunduk. Türk sanayisinin lokomotif şehri Bursa'nın, marka değerini artıracak, ekonomik potansiyelini harekete geçirecek her türlü projeyi destekledik. Rabbim sağlık ve ömür, milletimiz yetki verdikçe Bursa'ya ve Bursalı kardeşlerimize hizmet etmeyi sürdüreceğiz.

Değerli arkadaşlar, bu sene Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünü idrak edeceğiz. 29 Ekim 2023 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin inşallah ilk asrını tamamlayıp ikinci asrına merhaba diyeceğiz. Birleşmiş Milletler üyesi 193 devletin çoğunun geçmişinin 50-60 yılı zor bulduğu bir denklemde yüzyıl elbette bir millet için önemlidir. Güçlü bir birikim ve geleneği ifade eden bir zaman dilimidir. Sadece bu vasfıyla bile cumhuriyetimiz dünyada farklı bir konuma sahip. Ancak Türkiye tarihi bir asra hapsedilemeyecek kadar köklü maziye, derin hafızaya, eşine az rastlanır, zengin müktesebata sahip bir devlettir.

Cumhurbaşkanlığı forsumuzda temsil edilen 16 altı Türk devletinin tarihi 2 bin 200 yılı aşıyor. Kara Kuvvetlerimizin ilk kuruluş tarihi önce 2 bin 209 yılına uzanıyor. Hariciye teşkilatımız inşallah bu sene 500’üncü yaşını kutlayacak. Jandarmamız 183 yıldır,  emniyet teşkilatımız 177 yıldır milletimize hizmet ediyor. Hangi kuruma bakarsak bakalım benzer bir durumla karşılaşıyoruz.

Ancak kökü mazide olan ati ifadesinin ete kemiğe büründüğü yer hiç şüphesiz Bursa'mızdır. Bursa Sanayi ve Ticaret Odamız 134 yıllık köklü geçmişiyle şehrimizin hafızası konumundadır. Odamız 1,5 asra yaklaşan bu tarihi süreçte Mersin'de Osmanlı'nın dağılmasına, vatan topraklarının işgal edilmesine, yeni devletimiz, Cumhuriyetimizin kuruluşuna, tek parti faşizminin millet iradesiyle yıkılışına, Menderes ve arkadaşlarının öncülüğünde demokrasiye geçişe, her 10 yılda bir tekrarlanan darbe ve vesayet girişimlerine, ülkemiz ekonomisinin 70 sente Muhtaç olduğu kara günlere, sokaklarımızda terörün ve kol gezdiği yıllara hasılı milletimiz çalkantılara bizzat şahitlik etmiştir.

Demokrasi ve kalkınma hamlesinin nasıl darbelerle kesintiye, dışarıya açma çabalarının önünün nasıl 28 Şubat zihniyetinin ülkemiz ekonomisine verdiği zarara tanık oldular. Çift başlılık sorununun nelere yol açabileceğini bir anayasa kitapçığının ülkeyi nasıl büyük bir ekonomik krize sürükleyebileceğini, bir fiil de bizzat gördünüz, idrak edebildiniz. Siyasi istikrarın tesisi, ekonomik büyüme açısından vazgeçilmezdir. Belirsizliğin hakim olduğu bir iklimde ne ekonomi ne de demokrasi gelişir. Hükümetlerin ortalama ömrünün 1,5 yılı bile bulmadığı bir siyasi atmosferde istikrardan bahsedilemez. Daha ötesi 24 günlük, 38 günlük, 2 aylık hükümetlerin görev yaptığı bir ülkede iş dünyası önünü göremez, geleceğini planlayamaz.

AK Parti öncesi eski Türkiye'yle yeni Türkiye arasındaki en büyük fark işte budur. Son 20 yılda ülkemizin yazdığı başarı hikayesinin arka planında siyasette güven ve istikrar ortamının kalıcı bir şekilde olması vardır. Bu önemli kazanımı sayesinde ülkemiz terör örgütlerinden uluslararası güçlere, darbe girişimlerinden sokak eylemlerine kadar maruz kaldığı onca saldırıya rağmen her türlü badireyi atlatmayı bilmiştir. Türkiye ilk defa orta ve uzun vadeli programlar yapabilme hepsinden önemlisi, bunları hayata geçirebilme imkanına kavuşmuştur. Mesela Bolu Tüneli gibi 17 bakan eskiten nice eseri tamamlayarak milletimizin hizmetine sunduk. Koalisyon hükümetleri olsa 10-15 yılda bitmeyecek yüzlerce köprüyü, otoyolunu, havalimanını birkaç yıl gibi rekor sürelerde hizmete açtık. 3-5 sene sonrasını bile görmekten aciz bir ülkeyi hamdolsun 20-30 yıllık planlar yapan, 50 yıllık planlar ortaya koyan bir kapasiteye ulaştırdık. Bugün dünya enerji ve gıda başta olmak üzere krizleri konuşurken biz ihracatta 254 milyar dolara ulaşmamızı, artan iş gücüne rağmen 32 milyon sınırına yaklaşan istihdam oranlarını, geçen yılın ilk üç çeyreğinde elde ettiğimiz yüzde 6,2’lik büyümeyi, turizmde 51 milyonu aşan turist sayımız ile 46 milyar doları bulan turizm gelirimizi, savunmadan enerjiye, her alanda yakalanan tarihi başarıları konuşuyoruz.

Bölgemizde yaşanan sıcak çatışmalara rağmen Türkiye'nin yıldızı daha çok parlıyor. Bir dönem sadece krizlerle, darbelerle gündeme gelen Türkiye, artık ekonomik büyümesiyle, diplomatik hamleleriyle kendinden söz ettiriyor. Ülkemizin küresel siyasetteki özgül ağırlığı,  yaşanan her hadiseyle birlikte daha da artıyor. Türkiye bu başarıyla yalnızca bölgesine değil aynı zamanda Afrika'dan Asya'ya tüm mazlum milletlere ilham kaynağı oluyor. Ülkemizi 20 yıl gibi kısa sürede böyle bir dönüşümün baş aktörü yaptığımız için hükümet olarak biz de iftihar ediyoruz. İnşallah Türkiye yüzyılımızı inşa edene kadar mücadelemizi sürdürecek, evlatlarımıza çok daha müreffeh bir ülke emanet edeceğiz. Kıymetli dostlar yapmak, imar ve ihya etmek zor. Yıkmak, yok etmek, daima kolay olandır.

Bu hakikati merhum Mehmet Akif bir asır önce bakınız nasıl anlatıyor; ‘Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen iki kazma kürek iki de ırgat yeter. Hadi gel yapalım, geri şunu desen bir Sinan gerek, bir de Süleyman’. Evet başta iş dünyası olmak üzere her alanda yıkma ile yapma arasındaki devasa farkı görmek mümkündür. Bir işletmeyi büyütmek çoğu zaman yıllar, on yıllar alır.

Ama bir beceriksiz idareci elinde iflasa sürüklenmesi sadece aylar sürer. Aynı durum ülke siyaseti için de geçerlidir. Bin bir emekle belli seviyelere getirilen projelerin akamete uğratılması, kifayetsiz bir muhterisin yanlış kararının ürünü bir imzaya bakar. Bunun acı örneklerine başta devrim otomobilleri olmak üzere geçmişte defalarca rastladık. Özellikle ülkemiz ekonomisi için çarpan etkisi yapacak hamlelerin, daha emekleme safhasındayken nasıl boğulduğunu pek çok kez gördük. Şimdi aynı kirli oyun tekrar sahnelenmek isteniyor. Türkiye'nin son 20 yılda en büyük başarıyı elde ettiği savunma sanayi alanında kopartılan fırtınayı, eminim sizler de takip ediyorsunuz.

Daha sandıktan bile çıkmadan ülkemizin gurur kaynağı olan projelerini dillerine dolamaya başladılar. Hiçbir hakikat payı olmayan ithamlarla, milyarlarca dolar ihracat yapan firmalarımızı itibarsızlaştırmaya kalktılar. Attıkları yalanın altında ezilince de mertçe çıkıp özür dilemek yerine, masanın diğer ortakları gibi başkalarını suçlama yoluna gittiler. İHA ve SİHA konusu, aslında 6’lı masanın ülkemizin stratejik yatırımlarına yönelik hazımsızlığının ilk değil en son örneğidir. Yatırım ve eser düşmanlığında ilk sırada masanın büyük ortağı vardır. Milletle gönül bağını tamamen kopartmış olan bu ortak, şimdiye kadar havalimanlarımız, şehir hastanelerimiz, enerji tesislerimiz, köprülerimiz, teknoloji şirketlerimiz dahil pek çok yatırımımızı doğrudan hedef aldı. Tüm dünyada başarılarıyla adından söz ettiren şirketlerimize çete iftirası atmaktan çekinmedi.

Üreten, ihraç eden, insanımıza istihdam sağlayan, ülkemize yatırım yapan firmalarımızı açıkça tehdit etti. Yurt dışındaki yatırımcılara, ‘Türkiye'ye gelmeyin. Burada can ve mal emniyeti yok’ diyecek kadar ileri gitti. Bunların dışında daha pek çok ihanet derecesine varan hezeyanlarla, tehditlerle, iş dünyamıza yönelik iftiralarda bulundu. İş dünyamızın çatı kuruluşlarından sanayi ve ticaret odalarımızın önemli bir kısmından maalesef bu tehditler karşısında ciddi bir ses yükselmedi. Bize gelince sürekli güvenden, şeffaflıktan, demokrasiden dem vuranlar, bu ülkenin şirketlerinin düşmanlaştırılmasına tek bir laf dahi etmedi.

Bu zatın özel sektörü alenen tehdit eden ifadeleriyle ilgili serbest piyasa ekonomisi savunucularından da tek bir eleştiri cümlesi duymadık. Oysa, ‘Türkiye güvenli değil’ iftirası karşısında biz siyasetçilerden önce en güçlü tepkiyi iş dünyamızın vermesi gerekirdi.

ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMLER BİR DÖNÜM NOKTASI OLACAKTIR

Çete yaftası karşısında, en sert eleştirinin iş dünyasının, iş adamlarımızın bizatihi kendisinden gelmesi beklenirdi. Ekonomimizi açıkça çökertmeyi amaçlayan, sermaye ırkçılığı karşısında, herkesten evvel bu ülkenin sanayi ve ticaret odaları, tavır koymalıydı. Yıkım masasının son dönemde bürokrasiden savunmaya, ekonomiden güvenliğe kadar, farklı alanlarda tehdit dozunu sürekli arttırmasında, bu sessizliğin önemli payı olduğunu düşünüyorum.

Önümüzdeki seçimler bu konuda da bir dönüm noktası olacaktır. Sükutun yerini inşallah çok güçlü bir tepki alacaktır. İş dünyamızı fütursuzca tehdit edenlere, Türk ekonomisini kötüleyenlere, sermaye düşmanlığı yapanlara, hak ettikleri cevabı sandıkta vereceğiz. Ülkemizin stratejik yatırımlarını engellemeyi hayal edenlerin bu heveslerini bir kez daha kursaklarında bırakacağız. Yabancı ekonomi komiserlerinden medet uman, müstemleke sevdalılarının, ülkemizi tekrar kriz bataklığına sürüklemesine göz yummayacağız.

Milletimizin gündeminden tamamen çıkardığımız siyasi istikrarsızlık ikliminin yeniden hortlatılmasına müsaade etmeyeceğiz. Sadece son birkaç ayda yaşadıklarımız bile, bu çürük yapının Türkiye'ye kavga, entrika, kriz ve kaos dışında hiçbir şey vadetmediğini göstermeye yeterlidir. Bunların tek derdi gel deyince gelen git deyince, tıpış tıpış giden, iradesi ve özgür karar alma kabiliyeti olmayan, güdük bir şahsiyeti millete cumhurbaşkanı adayı olarak kabul ettirmek. Bunun dışında ülkeye ve millete dair hiçbir hayalleri, hiçbir hedefleri yoktur.

Ne milletimizin ne de iş dünyamızın böyle bir tuzağa düşmeyerek, tercihini güçlü cumhurbaşkanından, güçlü hükümetten ve netice olarak da güçlü Türkiye'den yana kullanacağına inanıyorum.”