Değişim sadece iktidar için mi olmalı? (1)
Pandemi sonrasında hayatımız baştan sona değişti.
İş yapış şeklimizden, ticari anlayışa, birbirimizle olan ilişkimizden, hayatı yeniden fark edişimize kadar.
Bunu çok fazla sorguladık hatta yaşananlar sonrası başımıza nelerin gelebileceğini küçücük bir virüs sayesinde idrak etmiş, ders almış ve hatta pek çoğumuz önceliklerini değiştirerek yepyeni insanlar olmuştuk.
Ardından 6 Şubat depremi bizlere varlığın, malın ne kadar anlamsız olduğunu, birkaç saniye içinde sadece mal mülkümüzü değil canımızı da, en yakınlarımızı da kaybedebileceğimizi bir kez daha gösterdi.
Etkisinde oluşumuz seçim atmosferine kadar sürdü.
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur misali, yine değer sıralamamız değişti, siyasetten başka bir şey düşünmez, konuşmaz olduk. Depremi de yaşattıklarını da, kayıplarımızı da, deprem sebebiyle kazandığımız manevi duygularımızı da bir kez daha kaybettik.
Seçim de bitti.
Kılıçdaroğlu’nu seçime sokan o büyük gaz, seçimden mağlup çıkınca elinde patladı. Parti içi büyük bir kazana döndü, dün ekip olanlar bugün rakip, dün dost olanlar bugün düşman kesildiler birbirlerine.
Tek ana sebep ise ‘koltuk’ idi.
İktidarın koltuğuna yıllardır etmedik söz bırakmayanlar, bir baktılar ki aynı şeye maruz kalmışlar.
Erdoğan’a yıllardır türlü lakaplar takanlar, bir baktılar ki aynısı kendi koltuklarına da saklanmış.
Sadece iyi gizlenmişler, iyi saklanmışlar, o kadar rakibe odaklanıp onun üzerinden prim yapmışlar ki, kendi gerçeklerine gözleri kör olmuş.
Kendi gerçeklerini görmeye başlayınca ise hepsinin bir bir dökülmeye başladı eteklerindeki taşlar.
Ekrem İmamoğlu ile başlayan değişimi rüzgarı bir miktar kadük kalmış olsa da, Tanju Özcan, kaleleri devire devire, gemileri yaka yaka yürüyor. Yine amacı dışında cümleler kuruyor, yine hedefinden büyük sözler ediyor.
Peki Ekrem İmamoğlu’nun manifesto niteliğinde açtığı ama manifestodan çok bir tanıtım metni gibi olan siteye ne demeli?
Başlangıç paragrafına bakalım:
‘Türkiye Cumhuriyeti ikinci yüzyılına girerken ekonomisiyle, demokrasisiyle, adaletiyle hak ettiği yerin çok uzağında. 20. yüzyıla dünyanın ezilen uluslarına ilham kaynağı olmuş bir kurtuluş mücadelesiyle giren ve cumhuriyetle millet egemenliğini vazgeçilmez ilke kılan ülkemizde; 21. yüzyılın ilk çeyreğinde millet egemenliği zayıflamış, devlet ve demokrasi dejenere edilmiş, halk fakirleşmiş, adalete güven kaybolmuş bir durumda. Bir yandan iktidarın sorumlu olduğu bu durumun kalıcılaşması ve toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesi riskini yaşıyoruz, diğer yandan da etkin ve iktidar alternatifi olmayı başaramayan bir muhalefet yapısıyla karşı karşıyayız.’
Çok iddialı ve ardından bütün bu yazılan sorunların cevabı niteliğinde bir devam bekliyor ister istemez insan değil mi?
Ama yok.
Sadece durum niteliği taşıyan süslü cümleler var.
Süslü.
Ve çözümü alttaki butona tıklatarak sizden bekliyorlar.
İşte muhalefet bu yüzden kaybediyor.
Vatandaştan çözüm beklediği, asla vatandaşın seviyesinde düşünmediği ve yapması gerekeni yapmadığı için.
Oysa değişim sadece iktidar için olmamalı
Ne için olmalı peki?
Bir sonraki yazıda sevgili okur…