Deprem falda görünmez !
Ülkemiz ve şehrimiz, birinci derece deprem kuşağında yer alıyor. Tarih, acı tecrübelerle dolu; can kayıpları, yaralanan ve sakat kalanlar, yıkılan mahalleler, maddi hasarlar, büyük trajediler…
Aslında depreme hazır olma konusunda bugün, geçmişe kıyasla daha iyi bir seviyede gibi görünüyoruz. Fakat yine de riskin çok büyük olduğunu yadsımamalıyız.
En son 23 Kasım’da Düzce’de meydana gelen orta büyüklükteki 5,9’luk depremin sonuçları, ‘deprem değil, bina öldürür’ yaklaşımından hareketle bir takım adımlar atıldığını gösteriyor.
Can kaybının olmaması; yaralıların yalnızca panik halinden kaynaklanması, yapıların enkaza dönüşmemesi, Düzce’nin 12 Kasım 1999 depreminden ders aldığını ortaya koyuyor.
Tabi bu dersleri, topyekûn almamız ve genele yaymamız gerekiyor. Deprem kuşağında yer alan Bursa gibi birçok şehirde riskli yapı stokunun varlığı azımsanmayacak boyuttadır.
Özellikle bu yapıların hiçbir mühendislik hizmeti almadan kara düzen inşaat imalatı olarak mevcutta bulunması endişe vericidir.
Hiç şüphesiz bu yapı stoku için kentsel dönüşüm olgusu, merkezi ve yerel idarenin yaklaşımı önem arz etmektedir.
Deprem, bir süreç; öncesi, anı ve sonrası var.
Bu üç aşamaya baktığında bizim en hazır olduğumuz periyodun sonrası olduğu görünüyor. Deprem öncesi ve anında yapılması gereken çok iş olduğu gibi deprem sonrasına hazır olmadığımızı da düşünenler var.
Onlardan biri de TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er. Kıymetli başkan, dün Lider Haber televizyonunda Şeyda Gümüş ile birlikte hazırladığımız ‘Güne Dair’ programına konuk oldu.
Başkan Er, kısa bir zaman diliminde depreme ilişkin birçok konuya değindi ve sorularımızı net ifadelerle yanıtladı.
‘AFETE HAZIR DEĞİLİZ’
Başkan Er, ‘depreme hazır mıyız?’ sorusunu şu ifadelerle cevapladı: “1999’a göre çok farklı bir noktadayız. Bir gelişme var. Ama bugüne göre hazır değiliz. Bursa olası bir depreme kesinlikle hazır değildi. Ne öncesi, ne sırası, ne de sonrasında hazırız! Evet, arama kurtarma açısından büyük bir gönüllülük ve fedakârlık var. Buna itiraz etmiyorum. Ama öyle yerler var ki deprem sonrası mahalleye giremezsiniz. Enkaza ulaşmak konusunda sorun yaşanabilir. İzmir depreminde 17 bina yıkıldı. Enkaz çalışmaları 1 hafta sürdü. Depremde ilk 24, ilk 48, ilk 72 saat çok önemlidir…” Ülke geneli ve Bursa özelinde birçok yerel idare, deprem erken uyarı sistemi adı altında depremi önceden tahmin etmeye yönelik çeşitli girişimlerde bulunuyor. Ciddi bütçeler harcıyor. Oysa uzmanlar, bunun doğru bir adım olmadığını ve harcanan zaman ile bütçenin daha doğru kullanılması gerektiğini ifade ediyor. Çoğu zaman bu girişimler, fal bakmaya benzetiliyor. Başkan Er, bu konudaki sorumuza yanıt verdi:
“Bu çalışmaların yerel yönetimlerce değil akademik uzmanlarca yapılıyor olması gerekiyor. Önceliğimiz depremi önceden tahmin etmek değil olası bir depremde vatandaşın can ve mal güvenliğini korumak olmalı. Bazı yerel idarecilerimiz, depremi önceden tahmin etmek için birçok çalışma yapıyor ve büyük bütçeler harcıyorlar. Ama bu doğru değil. Bilimsel olmayan yöntemlere inanan ve ikna olanlar var. Hatta şuanda yeni fay aranıyor. Bu da yerel idarecilerin değil akademisyenlerin görevidir.”
ARTÇI SARSINTILAR
UYARI NİTELİĞİNDE
Düzce depreminin daha büyük bir deprem için tetikleyici rol oynamadığını vurgulayan Başkan Er, ancak söz konusu fay hareketinin, diğer faylarda bir stres ve gerilime neden olduğunu belirtti. Düzce’de 5,9’luk deprem sonrası yaşanan çok sayıda artçı sarsıntının olağan olduğunu söyleyen Er, bu artçı sarsıntıların, riskli yapılara girmemek için uyarı niteliği taşıdığını ifade etti.
ÜNİVERSİTEMİZDE JEOLOJİ
BÖLÜMÜ AÇILMALI
Öte yandan Başkan Er, jeoloji mühendisliği bölümlerinde kontenjanların boş kalmasının nedenlerini vurgularken Bursa’daki üniversitelerde bu bölümün bulunması gerektiğini belirtti. Diğer illerdekilerin aksine Bursa’da bu bölümün öğrenci bulabileceğini savundu.
Depreme dair sorulacak çok soru, konuşulacak çok nokta var. Kısa bir zaman diliminde irdelenebilecek ana konuları programda ele aldık. Ancak bu konuda özellikle Bursa’nın, ilgili tüm aktörlerin ve tarafların katılımıyla büyük çaplı bir çalıştaya ihtiyacı olduğu da açıktır. Bu çalıştayların belirli periyodlarla tekrarlanması, çıkacak sonuçların realize olması ve gerekli adımların atılıp atılmadığının takip edilmesi üzerine bir plan işletilmelidir.
Depremi, olduğu anda değil her an aklımızda ve gündemimizde tutmamız gerekiyor. Bu çerçevede medya kuruluşlarına da kamuoyunu bilgilendirme, çalışmaları aktarma ve farkındalık oluşturma adına büyük sorumluluk düşüyor.
12 Kasım’daki Çök-Kapan-Tutun tatbikatında hem ulusal hem de yerel medya, büyük bir duyarlılık gösterdi. Bu hassasiyetin, süreklilik arz etmesini diliyorum.
Esen kalın.