Eğitimin şahsiliği!

Bursa’dan dün kamuoyuna yansıyan görüntüler, gündeme oturdu.

Bir okulda müdürün, müdür yardımcısının kapısını kırdırtmasını gösterir video milyonlarca izlendi.

Yüz binlerce yorum aldı.

Herkes müdürü yargıladı, linçledi ve infaz etti.

Videoyu çeken kadın müdür yardımcısı şöyle diyor: ‘Benim şahsi alanıma, benden izinsiz…

Kimse “yahu kamusal alanda ‘şahsi alan’ ne demek?” ya da “Oda kapısı neden kitlenir?” diye sormuyor.

Şimdi bu satırları okuyunca zihniniz ister istemez beni ‘müdürü savunuyor’konumuna itebilir.

Bu noktada ifade edeyim, söz konusu müdürün yaptığı kabalıktır, yakışıksızdır. Savunulacak yanı yoktur!

Müdür, yaptığıyla eleştiriyi ve MEB’in de başlattığı üzere soruşturma ve görevden uzaklaştırılma sonucunu hak etmektedir.

Kimse bu devletin malına zarar veremez!

Kimse devletin verdiği yetkiyi kötüye kullanamaz!

Sen müdürsün, yardımcına söz geçiremediğin yerde bulduğun çözüm bu mu? O kapı illa açılacaksa çağır çilingiri açtır, kırdırmak nedir!

Bu vaka, ülkemizde ‘devlet memuru’ profilindeki marazı ortaya koymaktadır. Daha acısı ise bu marazın eğitimci olması gerekenlerde görülmesidir.

Ülkemizde gelecek nesillerin nasıl ellere emanet edildiğinin vahim bir örneğidir!

Devletin acilen bürokraside bir düzenlemeye gitmesi, disiplin mevzuatı ve uygulamalarını çok hızlı bir şekilde gözden geçirip yasal bir çerçeve çizmesi gerekiyor.

Kamu da ne ast kalmış ne üst!

Üstün keyfiliği ayyuka çıkmış!

Ast, gemi azıya almış!

15 Temmuz sonrası bürokrasidekihizip son bulur ümidindeyken görüyoruz ki daha da tırmanmış!

Particilik, cemaatçilik, sendikacılık, örgütçülük almış başını gidiyor!

Baksan ‘devletin memuru’ ama ne devlet tanıyor ne millet!

KPSS bir zillete dönüşmüş, mülakat ayrı bir illet…

Ben bir de şunu anlamıyorum:Bir kişi, devlet fikrine karşı ve kendi fikrinde olan her türlü örgütünün içinde bulunuyor ama gidip devlet memuru oluyor!

Yahu senin ne işin var devlette?Acaba yeşil pasaport olabilir mi?

Sizce neden?Ya da devlet bunu nasıl içine sindiriyor anlamak mümkün değil! Bu eşitlik mi?

Devlet memuru, önce devleti sonra da milleti sevmeyi bilecek.

Bakıyorsun bunlar ne devleti seviyor ne milleti!

Bir de vatandaşın vergileriyle vatandaştan daha iyi ve daha rahat yaşıyorlar.

Haftada üç gün okula gidiyor ve neredeyse 3 asgari ücret maaş alıyor!

Yetmezmiş gibi bir de toplumun huzurunu baltalıyor. Kötü örnek oluyor.

Gelelim olaya…

Şayet müdürün ifadesinde söylediği gibi kapının anahtarı yazılı ve sözlü olarak istenmiş ve müdür yardımcısı kadın vermemişse ortada bir disiplinsizlik var demektir.

Ayrıca kadın müdür yardımcısının olayı görüntüleyip kamuoyuna servis etmesi de devlet memurlarının ödevleri açısından düşünülmesi gerekmez mi? Bu olağan mıdır? Olması gereken nedir?

Müdürün devletin malına zarar verecek ölçüde pervasızlaşmasının ardında ne vardır?

Yönetme becerisi gösteremediği ve yardımcısıyla yaşadığı uyuşmazlığın öfkesini böyle dışa vuran birine eğitimci demek mümkün müdür?

Devletin silkinip kendine gelmesi ve bu başı bozukluktan başlayarak sorumluları kapı dışarı etmesi gerek.

Devlet işinde keyfilik olmaz, olamaz.

Özetle ben bu noktada kapıyı kıran müdür kadar müdür yardımcısının da suçlu olduğunu düşünüyorum.

Kesinlikle emsal teşkil edecek bir ceza verilmeli, özellikle de eğitimde disiplinsizliğe taviz verilmemeli!

Devlet eğitiminin ayağa düştüğü algısına hizmet eden bu görüntülerin sorumluları, ‘eğitimin’ e’sine bile yaklaştırılmamalı.

Kamusal ve toplumsal sorumluluklarının bilincinde olan gerçek eğitimcilere saygıyla…