ERŞAN KUNERİ’YE YILGIN BİR HOŞGÖRÜYLE BAKTIM

Pandemiyle birlikte hayatımızda çok daha büyük yer kaplayan, sayıları, yayınları, içerikleri birbirinden farklı internet platformlarını çokça destekliyor ve takip ediyorum.

Belki bir nebze yaptığımız iş gereği, belki de kişisel meraktan, standardın dışına da çıkabilmek adına farklı çizgilerdeki eserleri,  yine farklı dillerde izlemeyi de çok seviyorum.

Hatta buna özel zaman ayırıyor, değişik bilgilerin sahibi olabildiğimi, dünyadan bakış açılarına tanıklık edebildiğimi düşünüyorum.

‘Gibi’ dizisini Exxen platformunda yayınlandığında izlemiştim.

Yeni nesil bir bakış açısının zekice kelimelere dökülmüş, olaylara hiç bakmadığımız ya da basit diye dikkate almadığımız taraflarından büyük bir titizlikle bakılarak ortaya çıkan bir yaklaşımın kendine has ürünü diye düşünmüştüm.

Özetle devede kulak olayları, deve gibi büyüterek seyirciyi bezdiren, şaşırtan, yoran ama bir o kadar da izleten, ansiklopedik cümlelerle gelişkin bir Türkçeyle bizi buluşturan, izlemeye değer yapım.

Nam-ı diğer absürt komedi.

Absürt komedi sıradan izleyici ya da beklediği standartların dışına çıkmayan hatta kafasını çokta yormak istemeyen için sıkıcıdır.

Hatta yorucudur.

Çünkü absürtlüğün içindeki gerçek anlamı bulmak ve devamını o bulunan denklemin çemberinin içinden okumak zorunda kalırsınız.

Çözemezseniz hiçbirini anlamaz, mutlu olmaz hatta zamanınızı çöpe atmış olursunuz. 

Ama iyi bir absürt komedi izleyicisiyseniz, izlediklerinizin keyfine varır, ortadaki kurguyu, dramı anlar, duruma hakim olur, son tahlilde karlı çıkarsınız izlediklerinizden.

Bu gözle baktığımızda ‘Gibi’ şu ana kadar iyi yapılmış absürt komedilerin içinde yerini aldı ve çok yüksek bütçeli, dev kadrolu bir iş olmamasına karşın son derece başarılı bir yapım oldu.

Ki ben de aynı lezzet ile izledim tüm bölümleri.

Peki, Erşan Kuneri?

Cem Yılmaz’ın komedi zekâsına laf söylemek bize düşmez çünkü yıllarca tek başına yaptığı stand up’larda bunu yeterince kanıtladı ve neredeyse rakipsiz bir gişeye sahipti.

 

Ancak filmleri için aynı cümleleri kurmak çok mümkün değil sanırım.

Zira ( bu benim fikrim ) stand up’larına alışmış izleyici o zehir zekâdan çıkan her espriyi anlamaya çalışırken yeni gelene maruz kalıp bombardımana tutulduğu için sıkılmayı aklına bile getirmiyordu.

Fakat film deyince giriş, gelişme, sonuç gibi bir örgü, baştan sona akan bir kurgu ve bu kurguyla bütünleşen espriler arıyorsunuz. 

Ama…

Erşan Kuneri Cem Yılmaz’ın absürt komedi serisinin bir devamı niteliğinde.

Şahane oyunculuk, harika dönem mekân ve kostümleri ve hatta oyunculara da edilecek laf yok.

Küfür desek (korkunç tabi ama) internet platformlarının bu konudaki özgürlüğü zaten ortada.

Yani sonuçta bu dizi absürt komediye bakış açısının ya da absürt komediden anlaşılanın ne olduğuna göre değerlendirilecek, kişinin anladığı kadar algıladığı bir dizi olmaktan öteye gitmeyecek.

O yüzden verilen onca emeğe saygı göstermek, yapılan her işin bir alıcısı olduğunu da unutmamak gerek.

Yani kimse sevmek, beğenmek hatta izlemek zorunda değil.

Sanat,  zümreleri bu yüzden birbirinden ayırır zaten.

Ne dersiniz?