Fikri Zorbalık
Son birkaç gündür, toplumun sinir uçlarının ne kadar tahrip olduğunu görmek biraz üzdü beni açıkçası. Yay gibi gerilmiş sinirle güne başlayanların sayısındaki artış bir de.
En azından etrafımda aydın diye düşündüğüm bazı kişilerin yorumları bana toplumsal ayrışımın geldiği tehlikeli boyutu üzülerek gösterdi.
Farklı düşünüyoruz, farklı inanıyoruz, farklı konuşuyoruz, farklı yaşıyoruz.
Zira her birimiz tepeden tırnağa, her hücremizle farklıyız zaten. O yüzden dünyada parmak izi aynı olmayan milyarlarca insan var. Ve bu bize varoluşumuza sorgulama hakkı verirken, diğer insanlara saldırma hakkını vermiyor.
Ve bundan daha doğal bir şey yokken, bizi biz yapanların bu farklılıklarla bir arada olmayı, yaşayabilmeyi başarabilmek olduğuna inanmışken, kimi holiganlar ya da fanatikler bizi uçurumdan itmeye başladı.
Holigan ya da fanatik diyorum çünkü hiçbir değer bu derece aşırı bir ucun savunucu olmayı hak etmiyor.
Ya da daha yumuşatayım, değerler yaşamsal standardı tehdit unsuruna dönüştürmediği sürece, doğru ifade edilip ortak paydada buluşulabildiğinde anlamını buluyor.
Bir değer, bir yargı, her düşünenin elinden yeni bir tanımlamayla çıkıyorsa, o zaman zaten doğru anlaşılmamış oluyor.
İşte bizim tam olarak bu noktada büyük bir şekilde ayrıştığımızı, ayrıştırıldığımızı düşünüyorum.
Söz konusu terör olduğunda hepimiz aynı yerdeyiz ama PKK olduğunda ayrışıyoruz.
Söz konusu muhalefet olduğunda hepimiz aynı yerdeyiz ama CHP söz konusu olduğunda ayrışıyoruz.
Söz konusu Atatürk olduğunda hepimiz aynı sevgideyiz ama ilkeler olduğunda ayrışıyoruz
Söz konusu vatan olduğunda hepimiz seviyoruz ama vatan uğruna ölmeyi Mehmetçiğe ait sanıyoruz.
Söz konusu inanç olduğunda hepimiz anlıyoruz ama dine gelince ayrışıyoruz
Söz konusu kadın hakları olunca lanetliyoruz ama şiddete engel olamıyoruz.
Söz konusu hak ve özgürlükler olunca mangalda kül bırakmıyoruz ama farklı iki cümleye bile tahammül edemiyoruz.
Çok şey istiyoruz aza razı geliyoruz, çok demokratik görünüp fena halde radikal olabiliyoruz.
Ama en önemlisi empati kurmuyoruz.
Oluruna bırakmıyoruz. Saygı duymuyoruz ama saygı bekliyoruz.
Bizim her talebimizi karşı taraf sorunsuz yerine getirsin istiyoruz, karşı tarafın talebini ise biz canımız isteyince yapalım istiyoruz.
Hem şoför mahalli, hem cam kenarı, hem 25 kuruş olsun istiyoruz.
Ve tüm bunları isterken, tamamen kendi doğrularımızla başkasının görüşünü ezmeye, kendi fikrimizi empoze etmeye ve doğrunun bizde olduğunu dayatmaya çalışıyoruz.
Ayrışan ve dayatan bir toplum olduk çıktık farkında mıyız?
Hak ve özgürlüğü sözlükten çıkarıp süslü bir yerlerde kullananlar, iş gerçekten kavramsal uygulamaya gelince çuvallıyor ve dayatma tam da bu noktada başlıyor.
Seçim sonrası iki gündür tam da bunu yaşıyor ve yapıyoruz.
Kaybeden, kaybetme sebebini sorgulamak yerine kazananın yanlışını dayatıyor seçmene.
Ve kaybeden kazanana ısrarla fikri zorbalık yapıyor sürekli.
Fikri zorbalığa maruz kalan biri olarak söylemek istiyorum:
Her muhalif aynıdır ama her inanmış aynı değildir.