Hafta sonu kazığı
Saçmalığın daniskasını yaşıyoruz.
Dışarıda bir lokantada yemek yemek istedik.
Kalktık gittik.
Yedik içtik...
Hesap istedik.
Ödeme fişine bir baktım, mideme yumruk yemiş gibi oldum.
"Garson servis ücreti" yazıyor.
Yediğimiz yemeğin üçte bir fiyatı kadar.
"Bu ne yahu?" diyoruz ister istemez.
Şaşkınlığımız tavan yapıyor.
Garsonun maaşını müşteriden çıkarıyorlar.
Madem öyle, söyleseydiniz de lokantanın mutfağından gidip biz alıp getirirdik yemeğimizi.
Soygunculuğun modernize edilmiş şekli.
Burnumuzdan soluyoruz.
Tartışmak istemiyoruz.
Utanmazlığa uymak istemiyoruz.
Soyulmaya razı oluyoruz.
Ödüyoruz hesabı.
Mecburen…
Canımız sıkkın!
Yediğimiz yemek midenize oturdu.
İçimden etmediğim hakaret kalmıyor. Kendi kendime söyleniyorum.
"Senin neyine lazım dışarıda yemek yemek."
Moralim sıfır.
Sıfırın da altında, eksi.
Ne yapacağımızı bilemeden ayaklarıma uyuyorum.
O bir çift kemik ve et parçası nereye bizi sürüklerse oraya.
Ne kadar adımladık kaldırımları farkında değiliz.
Tatlı bir müzik sesi geliyor kulaklara yakınlarda bir yerden.
Müziğin ritmine uyan ayaklarımız bizi oraya götürüyor.
"Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına" diyen bestekar misali.
Geldik biraz yürüdükten sonra müziğin coşkulu, alkışlı, keyif yapıldığı yere.
Aldılar bizi, oturttular bir masaya.
Sordular söyledik içecek kahvemizi, meşrubatımızı.
Daldık gittik, unuttuk az önce soyulduğumuzu.
"Canınız cehenneme" demeden eğlenmemize baktık bir müddet.
Şarkılara uyduk, alkış çaldık, keyif çattık.
Felekten bir gece çalacaktık güya.
Bir, iki, üç saat derken kalkma vakti geldi.
"Hesap lütfen" dedim.
Geldi hesap.
Gelmez, istemez olaydım.
Keşke kaçacak bir delik bir gizli kapı olsa da oradan sıvışıversem diye düşündüm.
Adisyon denen hesap kağıdında, yiyip içtiklerimiz hariç "Orkestra, müzik, müzisyen ücreti" yazıyor tam "500" lira.
Lokantada mideme yumruk yemiştim bu kafede de kafama tekme yemiş gibi oldum.
Beynimden vurulmuşa döndüm.
Nereden kafam esti de bu hafta sonu "Bu akşam dışarıda yiyelim" dedim.
Demez olaydım.
Saçmalığın daniskası bizi takip edip soygunculara uğratmadan bir taksiye atlayıp eve kaçacaktık ki kaç tane taksiyi durdurduysak şoför "Abi o tarafa gitmiyorum" demez mi?
Gecenin bir vakti, ne yapacağız şimdi?
Bir gecede iki kez soyulmamıza mı, yolda kalmamıza mı yanayım, bilmiyorum ki!
İşte güzel ülkemi çirkinleştiren üç çirkef yaşamışlığımız ve hafta sonu kazıklanmamız.
Bunlar bize yakışıyor mu?
Ne dersiniz?