Hayvan refahı…
Köpeğe tasma, kediye mama, kuşa kafes, balığa fanus…
Hayvan refahını, o canlıları insana bağımlı kılmak olarak tanımlamıyorum ve haliyle bunlara da karşıyım. Canlıların özgürlüğüne çalışmalıyız, esaretine değil.
Kapitalizmin metalaştırabildiği ve tüm süreçlerine ilişkin endüstrileşebildiği canlılar iyi diğerleri kötü mü?
Bu, sevginin konusu mu? Canlıların yaşam hakkı konusu mu? Yoksa hepsinden bağımsız insanın bencilliğinin ve sahip olma tutkusunun konusu mu?
Şayet sevginin konusuysa yani bir kedi, köpek, kuş ve balık sevilmeye layık ama fare, akrep, sümüklü böcek, hamam böceği sevilmeyi hak etmiyor öyle mi?
Siz hiç hamam böcekleri için eylem yapan gördünüz mü? Ya da sineklerin de bir canlı olduğunu savunarak ‘dışarda soğukta ölüyorlar evlerimizde besleyelim’ diyenleri!
Göremezsiniz, çünkü henüz kapitalizm bu canlıları endüstrileşme alanına almadı…
Kedi, köpek, balık ve kuş dörtlüsüne yeni arkadaşlar geliyor, fareler… Filmleri çekiliyor, kitapları yazılıyor ve genetikleri ile oynanmış milyonlarca fare, ‘çok şirinler’ denerek evlere sokuluyor…
Komut verebildiğimiz, komiklik olsun diye maymuna çevirdiğimiz, istediğimizde atıp kurtulabildiğimiz, duygu tatmini yaşayabildiğimiz…
Mamayla besleyebildiğimiz, tasma takabildiğimiz ya da özgürlük alanını belirleyebildiğimiz her canlı iyi ve hoş…
Kesinlikle değil!
Bunu bir saplantıya dönüştürmüş olanların bencil olduğuna çok defa şahit oldum. Hatta öyle aşırılığa vardıranlar var ki ‘herhalde hayvan sevgisinde bir yarış var’ dersiniz… ‘İyilik’ onlar için yerine oturmuş bir puzzle değil ellerinde gösterişle salladıkları bir tespih…
Hayvan sevgisinde aşırılığa tahammül edemiyorum. İnsana göstermediği değeri hayvana atfeden, insandan esirgediği refahı hayvana sunma derdinde olanların aklı melekleriyle ilgili endişelerim dahi var…
Yanında çalıştırdığı hizmetliye yedirmediği yemeklerini köpeklerine yedirenleri gördüm… Şimdi bakınız burası tartışmalı bir noktadır. Türetilecek cevaplar izafi görülse de esas itibarıyla akıl ile makul bir sonuç bulunabilir. Tabi buna çaba göstermek gerek.
Hayvanlar konusunda en çabasız ve zahmetsiz nokta onların özgürlüğüne hizmet edebilmektir. Tüm canlı türlerinin doğada yaratıldıkları şartlar altında yaşamını sürdürebilmesine alan açmaktır. Doğal seçilime müdahale etmemektir…
İnsan oğlu işgalci bir canlı olarak hemen her yeri ve her şey tükettiği için giderek daralan alanları içerisinde bugün evcilleşmemiş vahşi türleri de evlerde beslemeye başlayabiliriz.
Evde ayı beslemeye ne dersiniz? Bilmem ne şirketi evcil ayılara sağlık bir kış uykusu için horlama önleyici kapsüller geliştirdi bile… Yersen!
Birileri köpek sahiplenecek veya satın alacak sonra bir iki foto bir iki şirinlik baktı olmayacak sokağa salacak diyetini başkaları ödeyecek!
Öyle sokak kedisi de değil gidip en cins olanından bir tane alacak sonra çok tüy döküyor diye sokağa salacak ama bedelini başkaları ödeyecek!
Neyse ki şimdilik alımından pişmanlık duyulan balıkları kanalizasyona gönderiyorlar!
Ya da kafes kuşlarından kurtulmak için dışarı salmak yeterli oluyor…
İnsanoğlu vahşi bir canlı… İnsanı ehil kılmaya eğitim yetmiyor. Hele ki eğitimsiz refah oldu mu en beteri; bu tiplerin gösteriş tutkusu her kalemde doğaya ve insana zarar yazıyor.
Kapitalizm, kendini var edebildiği şekliyle bizlere bazı hayat şartı ve standardını dayatırken tüm canlıları buna alet ediyor bizler de buna ayak uydurma yarışına kapılıyoruz…
Bir de öylesine keskiniz ki bu konuda gelecek en ufak eleştiri karşısında çok çabuk çoğalabiliyoruz, mahalle arası değnekçileri gibi…
Ben, şiddetin her türlüsüne karşıyım. Özellikle psikolojik ve sözlü şiddetten nefret ediyorum. Masumlara yönelik şiddet karşısında şiddete meylim artar. Seyirci kalamam.
Örneğin geçtiğimiz günlerde yaşanan vaka; bir gencin bir kediyi öldürmesi… Tam tersi de olabilirdi! Oluyor da kedigillerden birçok canlı insan öldürüyor.
Benim için bu olay, psikolojik tedavinin konusudur, yargının değil. Belli ki o insanın ruh sağlığı ile ilgili bir sorun var. Bunu kitlesel bir eyleme dönüştürmeyi taşkın ve ölçüsüz buluyorum. Boş kalmışlık da denebilir sizin başka işiniz mi yok da!..
İnsan, bir konuda düşüncesi ve eylemleriyle bir bütün olmaktan çok üçüncü kişiler gözünde iyi bir temsil oluşturmaya daha kıymet veriyor.
Olduğu gibi tanınmayı değil de bilinmeyi istediği gibi anılmayı önemsiyor. Sonuç bu yapay sonuçlar… Sokaklar kedi köpek dolu…
İşte bu noktada buna bir çözüm üretmemiz gerek. İnsanları bakamayacakları bir yükün altına girmekten alıkoyamıyoruz. Özenerek alınıp sokağa salınan belki yüzde binlerce canlı var.
Ve bunların bugünkü koşullarının acizliğini toplum olarak biz gidermek zorunda kalıyoruz. Gerçekten gönüllü olanlar ile kurumlar bu işi domine ediyor.
Örneğin Bursa’da HEPAD’ı gidip görün… ‘Her eve bir pati’ yaklaşımıyla hayvanları sahiplendirmek temelli çalıştığı için fikren ters olsak da fiziki koşulları itibarıyla terk edilmiş dostlara bir sığınak olabilmesini takdir ediyorum.
Büyükşehir Belediyesi’nin dün açtığı ‘Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Merkezi’ni de bir görün derim. Nilüfer’in Gümüştepe Mahallesi Çukurbağlar Caddesi üzerinde bulunan merkez, hayvan refahı konusuna yeni bir bakış getirmiş…
Merkezin açılışında konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, canlılara yaklaşım konusunda medeniyetimizin köklerinden esinle şöyle dedi:
Biz, mezar taşına bile su oluğu yaptıran, camilerimizin duvarlarını kuş evleriyle süsleyen, yük hayvanlarına eziyeti yasaklayan ve tatil hakkı tanıyan bir merhamet medeniyetinin varisleri ve temsilcileriyiz.
Bu son derece doğru bir sözüdür. Öyle ki biz 19’uncu yüzyılda leylek hastanesi açmış bir milletiz… Kışları dağdaki vahşi hayvanın beslenmesini dahi düşünerek vakıflar kurmuş bir toplumuz…
Bugün geldiğimiz noktada ise sahiplenip pervasızca sokağa salmak olmamalı… Kapitalizme değil gerçekten medeniyetimizde yer etmiş kültürün muhafazası ve gelişimine hizmet etmek gerekir.
Saygıyla…