Hocalı soykırımını bir avuç Ermeni mi gerçekleştirdi?

Bugün ‘Hocalı Soykırı’mının 32. Yıl dönümü…

Ermenilerin “Habis Ruhlu yalanları” ile her yıl 24 Nisan’da sözde “soykırım” safsatası ileanma günü düzenliyorlar.  “Soykırım” iddiası propagandası yolu ile dünya kamuoyunda kendilerine yandaş topluyorlar. Ermenilerin günümüzden çok değil, 32 yıl önce Karabağ’ın Hocalı kasabasında 25/26 Şubat’a bağlayan gece gerçekleştirdikleri katliamla; insanlık suçu “soykırımı”  ile ilgili biz ne yapıyoruz? Gerçi bir şey yaptığımız yok ama ben yine de 21. yüzyılda dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen, insanlık suçu Hocalı soykırımını hatırlatmak istedim.

Kütüphanemin derin sessizliği içinde konuyla ilgili kitapları ve gazetelerden kesip sakladığım gazete kesiklerini karıştırıldığımda gözüme 23 Kasım 1987 tarihini taşıyan bir gazete kesintisinde; Tüm Ermenilerin kutsal mabedi sayılan Erivan Vagarşabat’daki Gregoryen Eçmiyazin/Ecmiadzin kilisesinin Ruhani lideri Patrik I.Vasken’in Amerika ve Kanada’ya yaptığı ziyaretle ilgili haber gözüme ilişti. Haberde, Patrik I.Vasken, dünyadaki tüm Ermenilere “Vatana dönüş çağrısı” yaptıktan sonra  “Soykırım bütün Hıristiyanlık dünyasının ve Hıristiyan adaletinin konusudur.  Bir gün Ağrı Dağı etrafında toplanıp zafere ulaşacağız. Ağrı Dağı yöresini ele geçirmek milli idealimizdir” şeklindeki sözlerini ibretle okudum.

Yine kesip sakladığım 10 Kasım 1988 tarihli Milliyet Gazetesi kesiğindeki bir haber de şöyle idi:

“ Erivan’da yapılan gösteriye yaklaşık 300 kişi katıldı. Göstericiler, Erivan yakınlarında Çiçeknakaberd tepesinde 1915’de meydana geldiğini iddia ettikleri soykırımı anmak için dikilmiş anıt çevresinde toplandılar. Buradan Türkiye sınırları içindeki Ağrı dağı görünmektedir. Ermeniler Ağrı dağına dönerek saygı duruşunda bulundular.”

 

Amerikalı strateji uzmanı, tarih ve jeopolitik doktoru Paul Bernard Henze, (d. 29 1924 - ö. 19 Mayıs 2011): 1984 yılında yayınladığı makalesinde, “Ermeni milletinin kendi amaç ve mücadeleleri için yabancı destek sağlamak üzere, yazı, tahrik ve oyunlarını devam ettirdiklerini bunda da sık sık başarılı olduklarını” belirtmiştir.

Bazen küçümsediğimiz bazen de sinirlendiğimiz, bazen de “Aman komşumuzu, fazla küstürmeyelim” diye tevazu ile hoşgörü ile baktığımız Ermeni ve yandaşlarının yakın geçmişte Azerbaycan’da gerçekleştirdikleri tarihe mal olmuş olaylardan kesitlere gelin hep birlikte göz atalım: 

 

Hocalı Katliamı’na Giden Yol..

- 28 Mayıs 1918’de bağımsızlığını elde eden Azerbaycan, 27 Mayıs 1920’de 11. Kızıl Ordu’nun Bakü’ye girerek, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Devleti ortadan kaldırıldı. Daha sonra kurulan SSCB’ye zorla iltihak ettirildi. 1921 yılında ise, Güney Kafkasya’da yaratılan suni Ermenistan devleti de SSCB’ye dâhil edilerek, Moskova yönetimi, değişik şekillerde korunup, kollanarak çeşitli imkânlar tanındı.

Örneğin: İşgalden önce 114.000 Km2 olan Azerbaycan toprakları, işgal sonrası yapılan düzenlemelerle 86.600 Kmye masa başında indirildi. Azerbaycan’ın elinden alınan bu toprakların büyük bir kısmı Ermenilere hediye edildi. 

- Stalin'in, Sovyetler Birliği’nde uyguladığı “Nüfus Transferi” politikası kapsamında aldığı bir kararla, Kırım Türkleri sürgün ve kültürel soykırıma tabi tutuldu. Stalin’in sağ kolu L. Beria tarafından organize edilip, uygulamaya konulan karar,  Kırım’da 18 Mayıs 1944’de gecede yarısı yürürlüğe kondu. 15 dakika içinde evlerindeki yataklarından kaldırılarak, hayvanların nakliyesinde kullanılan vagonlara dolduruldu. Çoğunluğu yaşlı çocuk ve kadınlardan oluşan 250.000 Kırım Türkü, 3 gün içinde acımasız vahşetle topraklarından sökülüp,  Orta Asya’da Özbekistan’a sürüldü.

-Yine Stalin’in başka bir sürgün kararı; 1944 yılında II. Dünya Savaşı’nın bitmesine yakın bir zamanda, günümüzde Gürcistan sınırları içinde kalan ve sınırımıza 15 km mesafede bulunan, Ahıska Türklerine uygulandı. Ahıska, Aspinza, Ahılkelek ve Bogdanovka ilçeleri ile bu ilçelere bağlı yaklaşık 220 köyden 100 bin Ahıska Türkü;  Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’a sürgün edildi. Bir ay süren sürgün sırasında 20 bine yakın Ahıska Türkü, uygun olmayan şartlardaki yolculuk sırasında soğuktan, açlıktan ve hastalıktan dolayı hayatlarını kaybetti.

-Yine Stalin Döneminde, Azerbaycan Komünist Partisi Sekreteri Mir Cafer Bağırof zamanında 29 bin Azerbaycan Türkü, çeşitli suçlamalar yapılarak öldürüldü. Bunların bir kısmı sürgün cezası ile sürüldükleri Sibirya’da kurşuna dizildi.

Türkiye’de çok bilinen ve Radyo ve televizyonlarımızda sıkça çalınıp okunan  “Çırpınırdın Karadeniz” türküsünün ve Azerbaycan İstiklal Marşı’nın söz yazarı Şair Ahmet Cevat’ta bu sürgünden nasiplenenler arasında yer aldı. A. Cevat, yazdığı “Göy Göl” başlıklı şiirinde “Ay ve Yıldız” sözcüklerinden dolayı suçlandı ve sürüldüğü Sibirya’da kurşuna dizilerek katledildi.

Yazılan bir şiirin tek bir mısrasın tahammül edemeyen Rus yönetimi, koruyup kolladığı Ermeni'nin kendisinden gururla bahsetmesine ses çıkartmadı. 

-1938 yılındaki “yok etme” kampanyası sırasında Azerbaycan’da 2000 kadar camiyi kapatılıp, ortadan kaldırılırken, Ermeni kiliselerine dokunulmadı. Ermeniler, dünyanın ilk Hıristiyanları olmakla övünüp, Ermeni milliyetçiliği yaparken,  “Türk” kelimesine tahammül edilemedi. “Türk” kelimesi yasaklanarak; “Türk yoktur, Azerbaycanlı vardır. Azerbaycan Türkçesi yoktur, Azerbaycan’ca” vardır denildi.

1936 yılına kadar Latin alfabesi kullanan Azerbaycan’ın gelecekte Türkiye ile olan muhtemel bağlar kopsun diye, tamamen kaldırıldı. Zorla Rus Kiril alfabesine geçirildi. Ermenilerin özgün alfabesine dokunulmadı, aksine teşvik edildi.  

-1960 yılında Hruşşev döneminde, Erivan Üniversitesi Rektör başyardımcısı Erivan’da açıkça ve cesaretle; “Nahcivan ve Karabağ Ermenistan toprağıdır”diye haykırdı. Bu sözler, Ermenistan’da coşku ile alkışlandı. Bakü’de bu sözlere karşı çıkan Dünyaca ünlü Prof. Dr. Abbas Zamanof, üniversitesinden Profesörlük unvanı da elinden alınarak atıldı. Erivan’da alkış, Bakü’de tekme tokat kapı dışarı…

-1980’li yıllarda Gorbaçov döneminde, Ermeniler rahat ve özgür bir şekilde seslerini daha da yükselmeye başladılar. Sovyet medyasının kilit noktalarında söz sahibi olan Ermeniler, kendi iddia ve isteklerini sürekli gündemde tutarak yeni mevziler kazandılar. Gorbaçov’un Ermeni kökenli ekonomik danışmanı Agebengyan, Fransız gazetecilere; “Dağlık Karabağ’ın ekonomik olarak Ermenistan’a bağlanması gerekir” diye verdiği demeçle, Azerbaycan’da ve Karabağ’da meydana gelecek olayların fitilini ateşledi.

-1987 Kasım ayında başlayan olaylarda; Moskova yönetimi, Ermeni iddia ve isteklerini üstü kapalı destekledi, Ermeniler de planlarını cesaretle uygulamaya koydular.  

- 1988 yılından Ermenistan’dan Azerbaycan’a büyük bir göç dalgası başladı. Vahşice bir sürgün politikası ile Ermenistan’daki ata-dede yurtlarından koparılan, 220 bin Azerbaycan Türk’ü vagon katarları ile Azerbaycan’a sürüldü. Bu tarihten sonra da Azerbaycan/Karabağ’da pek çoğumuzun yakın tarihte tanık olduğumuz olaylar suretle gelişti.

Azerbaycan Halk Cephesi’nin önderliğinde Bakü’de başlayan “Özgürlük” hareketi,  20 Ocak 1990’da (Kanlı Yanvar) Rus tanklarıyla söndürülmeye çalışılırken, Batı dünyası buna sessiz kalıp Bakü katliamını adata alkışladı.

- 1992 yılında Azerbaycan topraklarında Rus destekli Ermeni saldırıları, bütün şiddetiyle devam etti.

 

Hocalı’da Neler Yaşandı?…

Hocalı, Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde 7 bin kişilik nüfusa sahip ve coğrafi konumu itibariyle stratejik öneme sahip bir kasabadır. Bu kasaba, 21. Yüzyıl dünyasında, sözüm ona kendilerini hümanist, medeni, insan haklarına saygılı ve medeni dünyanın gözleri önünde insanlık suçu kabil edilen “soykırım” adresi oldu.  

25 Şubat’ı 26 Şubat'ta bağlayan gece güçlü silahlarla donatılmış Ermenistan silahlı kuvvetleri, Rusya’nın Hankendi'nde konuşlanmış bulunan Albay Zarvigarov komutasındaki 366'ncı Rus Motorize Alayı’nın desteği ile Hocalı kasabasına saldırdı.  Ermenistan askeri güçleri tarafından giriş- çıkış yollarını kapatılan Hocalı’da Rus motorize alayının tanklarından yapılan top ve roket atışları ile havaalanı kullanılamaz hâle getirilerek kentin dış dünya ile ilişkisi de tamamen kesildi. Savunmasız kalan kente giren Rus destekli Ermeni askerleri, kadın, ihtiyar genç, bebek çocuk, bebek ayrımı yapılmadan soykırım/katliamına giriştiler.

- “Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu”

Hocalı'ya yakın bölgede Ermeni askeri birliğinde komutanlık yapan ASALA militanı Monte Melkonyan, katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğüne kaydetmiştir.

Monte Melkonyan'ın ölümünden sonra kardeşi Markar Melkonyan,  kardeşinin günlüğünü ABD’de “Benim Kardeşimin Yolu” (My Brother's Road) adıyla yayınladığı kitapta Hocalı Katlima ile ilgili şunları anlatmıştır:

“Bir gece önce akşam 11 civarında, 2.000 Ermeni savaşçısı, Hocalı'nın üç tarafındaki yüksekliklerden ilerleyerek, kasaba sakinlerini doğudaki açılışa doğru sıkıştırmışlar. 26 Şubat sabahına kadar mülteciler Dağlık Karabağ'ın doğu yüksekliklerine ulaşmış ve aşağıdaki Azeri kenti olan Ağdam'a doğru inmeye başlamışlar. Buradaki tepeciklerde yerleşen sivilleri, güvenli arazide takip eden Dağlık Karabağ askerleri onlara ulaşmışlar.

Mülteci kadın Reise Aslanova, İnsan Hakları İzleme Örgütüne verdiği açıklamada: "Onlar sürekli ateş ediyorlardı" diye konuşmuştu.

Arabo'nun savaşçıları daha sonra uzun zaman kalçalarında taşıdıkları bıçakları kınlarından çıkartarak bıçaklamaya başlamışlar..

Şu anda yalnız kuru çimenden esen rüzgârın sesi ıslık çalıyordu ve ceset kokusunu uçurması için bu rüzgâr henüz erkendi.

Monte üzerinde kadınların ve çocukların kırılmış kuklalar gibi saçıldığı çimene eğilerek ‘Disiplin yok’ diye fısıldadı. O bu günün önemini anlıyordu: bu gün Sumgayıt Pogromunun dördüncü yıldönümüne yaklaşıyordu. Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi.”

Bugünkü Ermenistan cumhurbaşkanı ve savaş süresinde Karabağ'da Ermeni güçlerine kumandanlık yapmış Serj Sarkisyan da, İngiliz Araştırmacı Gazetecisi Thomas De Waal'a; “Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu (stereotipi) kırmayı başardık. Ve olay işte bu..” demişti

 

-Kasabadan, uzun süre cesetlerin alınması mümkün olmadı.

Ermeni askerlerinin işgal ettiği Hocalı'da dehşet verici olaylar yaşandı. Savaştan önce 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası tamamen yok edildi. Kasabadan, uzun süre cesetlerin alınması bile mümkün olmadı.

Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde; cesetlerin yakıldığı, birçoğunun kafa derilerinin yüzüldüğü, gözlerinin oyulduğu, kulak, burun, kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği görüldü. Sağ olarak ele geçirdikleri insanlar ise, çeşitli sistematik işkenceye ve tıbbî deneylere tâbi tutarak, insanlık dışı muamelelere maruz bırakıldıkları belirlendi.

Olaydan tesadüfler sonucu kurtulan tanıklar; Genç kızların önce saçları, sonra da kafa derileri yüzüldüğünü,  kızlara kadınlara tecavüz edilip öldürüldüğünü, babaların gözü önünde evlatlar, evlatların gözü önünde babaların kurşunlandığını,  kesilen insan kafaları sepetlerle toplanıp, tepeler yapıldığını anlatmışlardı.

Azerbaycan resmi verilerine göre saldırıda; 83 çocuk, 106 kadın ve 70'ten fazla yaşlı dâhil olmak üzere toplam 613 sakin katledildi. (bu sayı rakamın çok çok üstünde olduğu bilinmektedir) 8 aile tamamen yok edildiği saldırıda, 76’sı çocuk, 487 kişi ağır şekilde yaralandı. Ayrıca, 26 çocuk yetim, 130 çocuk ise öksüz kalırken, 56 hamile kadının da karnı yarılarak bebeği çıkarılmış vaziyette bulundu. Olayda 1275 kişi esir edilirken 150 kişi de kayboldu. Geri kalan ve bin bir zorluklarla canını kurtarabilmiş, nüfusun da akıl ve ruh sağlıklarını yaşadıkları olayların tahribatından bir daha asla kurtulamamışlardır.

 

-Karabağ’da yaşanan olaylar

Tarih; 26 Şubat,

Yer; Azerbaycan…

Hocalı Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Iğdır’da Kars'ta Ağrı'da Van'da Erzurum'da da ataları oynamıştı. Çocukları da atalarından duymuşlardı:

“Karnı burnunda çaresiz bir Azerbaycan kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı...

Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK–47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı:

-Akçik, manç?.. (Kız mı, oğlan mı?)

-Akçik... (Kız)

Bu cevap üzerine 'oğlan' diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı. Kan bürülü gözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi.

-Tun şahetsar, ınger... (Sen kazandın, yoldaş)

-Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes bidigişdana... (Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?)

-Mayrigı bedge gişdatsine. (Annesi besleyecek elbette..)

Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı:

-Mayrig yerahayin zizdur. (Çocuğa meme ver..)

 

***

Aynı dakikalarda Hocalı'nın başka bir semtinde, tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi.

Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise, Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:

-Asixn ma/, çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. Gıdıresek... (Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın...)

Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa, başı da orta yere düşmüştü...

Ermeniler zafer naraları atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu.

Bu iki olay, Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında günümüzden 32 yıl önce yaşandı. Her iki olay da Ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının, gazetecilerin anlatımlarıdır.

                ***

Karabağ’da Ermenilerin 26 Şubat 1991 yılında Türkleri nasıl katlettiklerini O sırada orada bulanan Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan şöyle anlatıyordu:

“Gaflan denilen ve ölülerin yakılmasıyla görevli bir grup, Hocalı’nın Bir Km batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri Türk’ünün ölüsü getirilip yığıldı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa ve açlığa ve yaralarına rağmen hala yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan adlı bir asker, onu da tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra bütün cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık sesi işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar Haç’ın hatırı için savaşa devam ettiler.”

               

***

Büyük Ermenistan’a hizmet için Hocalı’ya giden Avrupalı Ermeni gazeteciler, faciayı Azerbaycan Türklerini yaptıkları yolunda bilgileri dünya kamuoyunu aldatmaya çalışıyorlardı. Ermenilerin Karabağ’da yaptıkları vahşeti, kan gölünü ilk kez gören Avrupa Ermeni'si olan gazetecilerden biri, işlenen cinayet ve vahşeti olduğu gibi şöyle aktarmaya çalışmıştı:

“Ermeniler Hocalı’da katlettikleri 100 kişiyi yan yana dizerek köprü yaptılar. Ben bu köprüdeki cesetlerin üzerinden geçerken ayağımı körpe(küçük) bir çocuğun göğsüne basınca öyle titredim ki, fotoğraf makinem, blok notum, kalemim yere düşerek kana boyandı. Kendimi tamamen kaybettim. Bedenim tir tir titredi.”

Yukarıda anlatılan olaylar, Karabağ’da, Hocalı'da çok değil,  günümüzden 32 yıl önce yaşandı. Bu anlatımlar; Ermeni çetecilerin vahşetle yaptıkları işkence ve katliamlarına bizzat tanık olanlar tarafından anlatılmış ve kayıtlara geçmiştir.  

 

-Batı basınında Hocalı katliamı…

Ajanslar, Hocalı’daki soykırım/katliam haberini bütün dünyaya hızla geçerken, arşı titreten ağır bir vahşet yaşanan Hocalı halkından geri kalanlar ise, çaresizlik içinde kıvranıyordu. Türkiye'de büyük bir dehşet ve infial uyandıran katliama ilişkin ilk görüntüler ise, TRT aracılığı ile duyurulmuştu. Hocalı’da olup biten tüm yaşananlar, Batılı gazeteciler, özellikle de New York Times belgeledi.

The Times; Muhabiri Anatoli Levin, “Katliam açığa çıktı” Başlıklı haberinde:

“Dağlık Karabağ’ın yamaçlarında aralarında kadın ve çocuklar olan 60’dan çok ceset ortaya çıkmıştır. Bu ise Ermenilerin Azerbaycanlı mültecileri katlettiği yolundaki haberleri doğrulamaktadır. Hala bulunmayan yüzlerce kadın vardır. Onların çoğu tanınmaz hale gelmiştir. Küçük bir çocuk yapayalnız kalmıştır. Rus İzvestiya gazetesi: Video kamera, kulakları kesilmiş çocukları gösterdi. Yaşlı kadınlardan birinin yüzünün yarısı kesilmişti. Erkeklerin kafa derisi yüzülmüştür.”(Şubat 1992)

 

Financial Times: General, “366.Alaydan 103 askeri personelin Dağlık Karabağ’da kaldığını” bildirdi.

 

Le Monde: “Ağdam’da bulunan yabancı gazeteciler, ‘Hocalı’da öldürülmüş kadın ve çocukların arasında 3 kafa derisi soyulmuş, tırnakları sökülmüş cesetler görmüşler.’ Bu Azerbaycan tebligatı değil, gerçektir.”

 

Kolos Ukraini: “V. Staçko; Savaşın yüzü olmuyor. Yalnız çokça maske, kanlı gözyaşları, ölüm bedbahtlık, yıkımlar... Hocalı’da bebekleri niçin katlettiler?.. Ya anneleri?.. Allah insanı cezalandırmak isteyince onun aklını alıyor.”(Şubat 1992)

 

Washington Post: “Dağlık Karabağ kurbanları, Azerbaycan’da toprağa verildiler. Kaçkınlar, Ermeni saldırısında yüzlerce kişinin öldürüldüğünü söylüyorlar. Yedi kişinin cesedi bu gün gösterildi. Bunların ikisi çocuk, üçü kadındır. 120 kaçkın Ağdam hastanesindedir, vücutlarında çok sayıda derin yaralar bulunmaktadır.”

 

The Times: Ermeniler yüzlerce kaçkın ailesini katlettiler. Sağ kalabilenler, Ermenilerin 450’den çok Türk’ü katlettiğini, öldürülenlerin çoğu kadın ve çocuk olduğunu bildiriyorlar. Yüzlerce, hatta binlerce insan kaybolmuştur. “Onlar ateş ediyorlardı, ateş ediyorlardı, ateş ediyorlardı” diyen Raziye Aslanov, Hocalıda Ağdam’da kaçabilenlerden birisi, kocasını ve oğlunun öldürüldüğünü, kızının ise kaybolduğunu söylüyor.”(Şubat 1992)

 

Sandy Times: “Thomas Tolts, Ermenilerin yaptığı katliamlar hakkında bilgi veren ilk gazetecidir. Azerbaycanlıların yaşadığı Hocalı şehri barış zamanlarında tarımla meşgul olan binlerce Azerbaycanlıların evi olmuştur. Geçen hafta bu şehir yeryüzünden silinmiştir.”

 

Financial Times: “Ermeniler, Ağdam’a giden göçmen kafilesini kurşunladılar. Azerbaycanlılar bin 200 ceset saydılar. Livan’dan gelen gazeteci, zengin Ermenilerin Karabağ’a silah ve adam gönderdiğini tastık ediyor.”

 

İzvestiya: “Binbaşı Lenold Krevest; Ben kendim yamaçta 100’e yakın ceset gördüm. Erkek çocukların birinin başı yoktu. Her yerde özel gaddarlıkla öldürülmüş yaşlı kadın ve çocuk cesetleri gördüm.”(Şubat 1992)

 

Valer Aktuel Dergisi: “Bu otonom bölgede Ermeni askeri birlikler, yakın doğuda olanlarla birlikte en çağdaş askeri teçhizatla ve hava araçlarına sahiptiler. ASALA, Suriye ve Livan’da askeri malzeme ve silah depolarını yok etmiş, 100’ün üzerinde Müslüman köyünü katletmişlerdir.”

 

Krua I’Envenaman Dergisi: “Ermeniler Hocalı’ya saldırdılar. Tüm dünya tanınmaz hale gelen cesetlerin şahidi olmuştur. Azerbaycanlılar 1000 kişinin öldüğünü söylüyor.”

 

Nie Gazetesi: Bulgaristan’da çıkan bu basın organı Hocalı soykırımına ait özel bir sayı yayınlamıştır.” (Şubat 1992)

 

Violette Prvanoğva: “Hocalı insanlığın faciasıdır” Yabancı gazeteciler ile konuşan aslen Hocalılı olan ve soykırımda annesini ve yakın akrabalarını kaybeden Yazar Seriye Müslüm kızı; “Hocalıya dünyanın muhtelif ülkelerinden onlarca gazeteci gelmişti. Onlar kanlı olayları gözleriyle görüp dehşete düşüyorlardı. Ancak, onların çoğu ülkelerine döndüklerinde, hakikatin aksini yazdılar. Hocalı soykırımını “Arsak Kahramanları” nın kahramanlık öykülerini yazıp katledilenlerin resimlerini Ermeni şehitleri diye taktım ediyorlardı. Hatta sök konusu fotoğrafların gönderme masrafları da ödenmeden bırakıldı.”(Şubat 1992)

 

Peki, neydi bu Türk düşmanlığı?

Ermenistan'daki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye'nin 12 ili yer almaktayken, Ermenistan'ın bayrağında Türkiye hudutları içindeki Ağrı Dağı'nın resmi varken, Ermenistan Millî Marşı'nda "Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün, öldürün" denmekteyken, başkaca bir neden aramaya zaten gerek yok sanırım.

Hocalı’da işlenen “insanlık Suçu soykırımdan, kurtulan tanıkların anlattıklarını dinleyen, gazeteciler, önce kulaklarına inanamadılar. Fakat katliam sonrası Hocalı’ya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının anlatırken olayı abartmadıklarını kısa sürede anladılar.

Hocalı’da katliam bölgesini gezen Fransız gazeteci Jean-Yves Junet"Pek çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim, ama Hocalıdaki gibi bir vahşete umarım kimse tanık olmaz" diye katliamın boyutunu da anlatıyordu.

-Uluslararası Sözleşmeler…

Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin yakıldığı, birçoğunun kafa derilerinin yüzüldüğü, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği görülmüştür. Aynı vahşetten hamile kadınlar ve çocuklar bile nasibini almıştır. Ermeniler tarafından Hocalı’da gerçekleştirilen bu vahşet, uluslararası camianın suç olarak kabul ettiği soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamındaki tanımlamalarla birebir örtüşmektedir.

Ermenilerin, Azerbaycan Türklerine karşı gerçekleştirdikleri insanlık dışı katliam, tarih içinde yaşanan felaketin ne ilki, ne de sonuncusudur. Olsa olsa 21.yüzyılda insan hakları açısından utancın, duyarsızlığın, hukuksuzluğun kabul edilmez bir gerçeğidir. Hocalı katliamı gerçekleşme şekli ve sonuçlarıyla;

- Cenevre Sözleşmesi, İnsan Hakları Beyannamesi, Vatandaş ve Siyasi Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşme,

-Ateşkes Zamanında ve Askeri Çatışmalar Zamanı Kadın ve Çocukların Korunması Beyannamesi ve BM'nin 'Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi'nin 2. Maddesinde yer alan (milli, etnik, ırkı veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme)biçiminde tanımlanan Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir.

Ermenistan'ın Hocalı’da yaptıkları toplu katliam; BM Soykırım Anlaşmasında Soykırımı düzenleyen 2. maddenin a) bendinde yer alan "bir grubun üyelerinin katledilmesi" ve b) bendinde yer alan "grup üyelerinin bedeni ve akli açıdan ciddi biçimde zarar verilmesi" koşulları ile birebir uyuşmaktadır.

BM kararlarını hiçe sayan Ermenilerin Azerbaycan topraklarındaki işgali sürerken, olayın ardından 19 yıl geçmesine rağmen Hocalıda yapılan insanlık dışı olayları izleyen kurul ve yönetimlerin, hukuku süreci izlemelerindeki tavrını endişe ve hayretle gözlenmektedir.

ABD’nin AB’nin Türklüğe, İslam’a karşı olanların Hocalıda kayıtsız kalmasının bir nebze anlarız. Ama ülkemizde Gazeteci Hırant Dink’in öldürülmesi üzerine sokaklara dökülerek “Hepimiz Ermeni’yiz” diye bağıranların Hocalıda yaşananlar karşısındaki tutumlarına ne demeli BİLMEM Kİ..

 

Soykırım/Katliamın hesabı sorulmadı…

Allah rahmet etsin, Hırant Dink’i öldürenler adaletin önünde hesap verip, hak ettikleri cezaya çarptırıldılar. İnsan haklarından, adaletten, hukuktan dem vuranlar, Hocalıda yaşananların hesabını neden dile getirip sormazlar?

I.Dünya Savaşı sırasında haklı ve zorunlu nedenlerle Osmanlı devletin uygulamaya koyduğu geçici “Sevk ve İskân Kanunu” uygulamasının hesabını bizden soran ve bu nedenle 100 diplomatımızın ve ailelerinin kanına giren Ermenilerden neden yaptıklarının hesabını sormazlar?

Tarihten bir not: Bir güzel İngiliz Kadın Amelia (d.1775-ö. 1850): 1825 yılında küçük boy, iki cilt, toplam 600 sayfa ansiklopedik bir “Yalanlar” kitabı yayımlamış. Kitabında akla gelen bütün yalan türlerini önce tanımlamış, ardından çeşitli örneklerini vermiş.

Kitabının ikinci cildinin sonunda, son yalan türü olarak “Habis Ruhlu Yalanı” tanımlamış. Yaklaşık iki asır önce yazılan kitapta, “Habis Ruhlu Yalan: “İnsanların itibarını tahrip etmek, kamuoyu önünde kişiliklerini yaralamak ve hayattaki geleceğe ilişkin beklentilerine sonsuza kadar gölge düşürmek amacı ve kötü niyetle söylenmiş yalandır.” şeklinde tanımlanmış.

 Ermeni ve kopuntularının (Diyaspora), 100 yıl sonra yukarında tanımı yapılan Habis Ruhlu Yalanı çok etkili ve yaygın bir şekilde kullanmışlardır. Günümüzde dünyadaki 31 ülke ve Vatikan yönetimini, “Habis Ruhlu Ermeni yalanlarının etkisiyle, parlamentolarında Ermenilerin iddia ettikleri sözde “soykırım” kararı almışlardır.

Bir yaban ördeğinin bile katledilmesi olayında ayağa kalkan ve Kendilerini İnsan hakları savunucusu, medeni sayan batılı ülkeler, Hocalı’da Ermenilerin bir gecede planlı bir şekilde katlettiği insanlar için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Çünkü katledilenler, yaban ördeği değil, Müslüman Türklerdi.

Hocalı’da yaşanan insanlık sucu “Soykırım” dramına seyirci kalan hür dünyanın 20’nci yüzyıldan 21’nci yüzyıla devrettiği en büyük utanç ve kötü bir mirastır.

Soruyorum:-Hocalı soykırım/katliamının failleri katiller neredeler?..  Uluslararası Adalet önüne çıkarılıp yargılandılar mı?.. 

                Hayır…

Peki nerede bu cani katiller?..

Cevap: -Ermenistan Devleti yönetiminde, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda, milletvekili sıralarında…

Peki, 26 Şubat 1992 günü Hocalı’da gerçekleştirilen soykırım/katliamının emrini kim vermiştir?

Cevap: Taşnak örgütü liderleri Robert Koçaryan...

Nerede bu katil Koçaryan?..

Nerde olacak, tabii ki, yaptığı terör faaliyetleriyle işlediği insanlık sucundan ötürü terfi ettirilip ödüllendirildi. 20 Mart 1996'da Ermenistan Devlet Başkanı koltuğuna oturtuldu.

Hocalı Soykırım/Katliamı’nın diğer bir sorumlu kim?

O da Robert Koceryan’dan sonra Ermenistan Cumhurbaşkanlığına getirilen Sarj Sarkisyan’dır. O da, “Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu (stereotipi) kırmayı başardık. Ve olay işte bu..”