İlelebet Cumhuriyet…

Ne mutlu bize ki bugün, cumhuriyetimizin 1 asrı devirişine tanıklık ediyoruz.
Bugünü; büyük bir coşku ile kutlamak, birlik ve beraberliğimizi güçlendirmek vatandaş olarak hem hakkımız hem de ödevimizdir.
Ayrıca yine bugünü kutlamak, cumhuriyetin bize tanıdığı imkanlar karşısında borcumuz ve insani olarak vefa duygumuzun gereğidir.
Elbette önce Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e…
Ardından Misak-ı Milli yolunda ölüm emrine atılan Kuva-yı Milliye’nin isimsiz kahramanlarına…
Kurucu iradenin cefakâr neferlerine…
Şükran, minnet ve bağlılık sunmak için cumhuriyeti yüzüncü yaşında eşsiz kutlamalarla yüceltmeliyiz.
‘Kutlama’ kelimesinin sihrine kapılıp salt eğlenceye indirgenmiş bir farkındalıktan bahsetmiyorum…
Yavan ve gündelik bir neşenin ötesinde cumhuriyetimizin 100 yıllık birikimini; manayla, akılla, bilimle, bağımsızlık fikri ve muasır medeniyet hedefiyle perçinleyecek işlere imza atarak kutlamalıyız.
Güçlü devlet, bağımsız ekonomi ve sarsılmaz bir toplum yapısı inşa etme azmi ve çabası içinde olarak kutlamalıyız.
Her birimiz, iştigal ettiğimiz iş alanında en iyiyi yapmanın sorumluluğu ve gayreti içinde olarak bu kutlamaya dahil olmalıyız.
Aklı ve bilimi referans alan, Türk kültürüne yabancılaşmamış, toplumun kimliği ve karakterine uygun ve özgünlük taşıyan bir varoluş temsili sağlamalıyız.
Evet, bugün 100’üncü yıla ulaştık. Ama gerçekçiliği elden bırakmamalı ve ‘hedeflerimize ulaşabildik mi?’ diye de sormalıyız.
Dürüst olmak gerekirse; hayır, istediğimiz yerde değiliz!
Cumhuriyet fikrinin imtiyazsız ve sınıfsız toplum yapısından uzak olduğumuzu görüyoruz. Zaman içinde büyüse de ekonomimizin halen kırılgan ve arzu ettiğimiz güçte olmadığını biliyoruz.
Geride kalan 100 yılda ülkece atlattığımız badireler, milletçe içinde geçtiğimiz ayrıştırmalar, ekonomik sancılar, idari kopuş ve savrulmalar ile coğrafyamızın dört bir yanında tanık olduğumuz büyük kırılmalar, içinde bulunduğumuz şartlara neden sayılabilir…
Ama ekonomi ve toplum yapısı bağlamında yapılacak çok işimiz, kat edilecek çok uzun bir mesafemiz olduğu toplumun her ferdi tarafından içselleştirilmek zorundadır.
1 asırda yaklaştığımız tek hedef, ‘güçlü devlet’ yapısıdır. Ve bu esasen bir geleneğin devamlılığıdır.
Bugün ‘ilelebet cumhuriyet’ diyerek kutlama yaparken bunun güçlü devlet yapısından geçtiğini ve bunun da tam bağımsız bir ekonomi ve sağlam bir toplum yapısına bağlı olduğunu kabul etmeliyiz.
Şayet bunlardan taviz verirsek, şayet popüler olana kapılıp ‘ne fark eder’ dersek, şayet şekilci bir tarafgirliğe ve özellikle de ‘yeni seviciliği’ bir dayatmaya dönüştürürsek bir gün cumhuriyet de eski kalacaktır.
Büyük Atatürk, 20’inci asırda haklıydı; 21’inci asırda da haklı olduğunu gördük. Eleştiriler ve saldırılar olsa da zaman hep onu haklı çıkarıyor. Bize ise ders almak, tedbir almak, vazife çıkarmak, konumlanmak düşüyor.
***
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı kutlu olsun. Ne mutlu Türküm diyene…
Saygılarımla…