Kadın ne ister?
Yüzyıllardır cevabı bulunamayan bir soru...
Bulunan yanıtlar da çoğu zaman izafi...
Belki doğruya yakın en net soruyu kadın değil de ‘insan ne ister?’ diye sorarsak bulabiliriz.
Fakat bu da zamana, mekana, olaya ve kişiye göre değişebiliyor.
Öyleyse temelde insanın veya kadının ne istediğine ilişkin bir yargıya varamayız.
Genelleme yapmamız da mümkün değil.
Bu durumda kadının istediğin çok ne aldığına bakmalıyız.
İstediğini tam anlamıyla mı alıyor? Yoksa bir kısmını mı?
Bu noktada ‘istediğini almak’ ifadesinin doğruluğu da tartışmalı...
İstediğine ulaşmak desek karşılar mı?
Emin değilim.
Örnekle açıklasak?
Mesela geçen hafta sonu olanlar.
Kılıçdaroğlu’nun adaylık dayatmasına karşı çıkarak ‘olamaz’ diyen Akşener, bir kadın olarak 6’lı Masa’dan istediğini alabildi mi?
Ya da istediğine mi ulaştı?
Hiç sanmıyorum.
Aslında neticeye bakacak olursak başlangıçta ne istediğini kendisi de bilmiyordu.
Başbakanlık dedi, Kılıçdaroğlu’nun yardımcılığına ‘razı’ oldu.
Bir ilçe belediye başkanından daha az oy alan Gültekin Uysal ile aynı sıraya hizalandı.
Ancak bu kadarını alabildi.
Bir başka deyişle eril egemenlik, dişi talebine bu kadar yanıt verdi.
Neyse yalnızca siyasetten değil biraz da gündelik hayatta kadından bahsedelim.
Ülkemizde son verilere göre 42 milyon 575 binden fazla kadın bulunuyor.
Diğer anlamıyla sokakta her 2 kişiden biri kadın.
Peki, sokakta kadın güvende mi?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre kadınların yüzde 30,4’ü yaşadığı çevrede gece yalnız yürürken kendini güvensiz hissediyor.
Güvensiz olanın mutlu olma olasılığı nedir?
Yine ülkemizde kadınların yalnızca yüzde 6,1’i çok mutlu kategoride bulunurken yüzde 46,6’ı mutlu konumda yer alıyor.
Yüzde 33,8’i orta yani ne mutlu ne mutsuz.
Yüzde 10,2’si mutsuz.
Yüzde 3,3’ü ise çok mutsuz.
TÜİK’e ait bu istatistikler, bize toplumsal anlamda ciddi okumalar ve varsayımlarda bulunma imkanı sağlıyor.
Özellikle de kadının ekonomiye katılımın önemli olduğu çağımızda iş hayatındaki dişi temsili hayatiyet arz ediyor.
Bu noktada ifade etmeliyim ki çalışmayı ‘kadının özgürleşmesi’ olarak yorumlamayı indirgemeci bir yaklaşım olarak görüyorum.
Yine diyelim ki salt olarak çalışmak kadını özgürleştiriyor.
Peki, kadının çalışmasının önündeki engelleri ne kadar kaldırıyoruz?
Erkeğe göre oluşturulan çalışma şartlarını kadınlara dayatıyor muyuz?
O şartlara göre mi kadınları çalıştırıyoruz yoksa kadına göre mi şartları düzenliyoruz?
Sadece bir örnek vereyim.
Ülkemizde 25-49 yaş aralığında evinde 3 yaş altında çocuk bulunan kadınlarda yalnızca yüzde 26,1’i istihdam ediliyor.
Kalanı evde oturuyor.
Erkeklerde bu oran tam tersi... Daha doğru evde çocuk olması erkeğin çalışma hayatını kadın kadar etkilemiyor...
Demek ki bizim erkeğe göre dizayn edilen çalışma hayatını kadına göre de ayrıca kurgulamamız gerekiyor.
Evet, doğum/kreş/eğitim yardımları bir nebze iyileşme sağlıyor.
Ama tabana yayılıyor mu? Düşünmeliyiz.
Benim için kadına dair aslolan mutluluğudur.
Kimin yanında mutluysa orada olmalı.
İşte ya da evde nerede mutlu ve özgür hissediyorsa orada kalmalı.
Toplumsal huzur için esas kriterin kadın mutluluğu olduğu unutulmamalı...
Esen kalın.