Kasıt ve kusursuz cinayet!
Bir tutku cinayetleri vardır, bir de mantık cinayetleri. Aralarındaki sınır belirsizdir. Ama ceza yasası, oldukça elverişli bir biçimde, kasıt kavramıyla ayırır bunları birbirinden. Kasıt ve kusursuz cinayet çağında yaşıyoruz. Canilerimiz aşk özrüne sığınan o umarsız çocuklar değil artık. Tam tersine, olgunluk çağlarındalar, suçsuzluk kanıtları da yadsınamaz türden: Her şeye, hatta katili yargıç yapmaya bile yarayabilen bir felsefe…
A. Camus, ‘Başkaldıran İnsan’ adlı denemesine bu sözlerle başlıyor. Okurken kafamın içinde ‘İsyan Ahlakı’ndan esinle N. Topçu ile karşılıklı bir münakaşaları canlanıyor…
Başkaldırıyı bazı ana ve alt başlıklarda ele alan Camus, esasen yalnızca bu başlangıç ifadeleriyle bile yeterli tarifi yapıyor bize.
İşte Filistin’de yaşananlar gözümüzün önünde!
7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’in Gazze’ye yönelik her türlü vahşetine tanık olduk, halen oluyoruz.
Ve Katil İsrail’in yargıç olduğu küresel riyakarlık ile bir kez daha yüzleşiyoruz.
M. Stirner’in ‘insanseverlik bir aldatmacadır’ sözü, ‘Batı’nın Filistin’de yaşananlar karşısındaki tutumuyla sübut buluyor.
Evrensel hukukta insana indirgenen ‘yaşam hakkı’ kavramının fiilde tüm insanlar için değil yalnızca Batılı Hristiyan Beyazlar için bir tanımlamadan ibaret olduğu anlaşılıyor.
Bize modern ve çağdaş diye yutturulan tüm göstergelerin, aslında ‘Sömürgeci Batı’nın global işgalini meşrulaştırmak üzere kullandığı safsatalardan ibaret olduğu ortada…
Politik, ekonomik, teknolojik, kültürel, bilimsel, sanatsal…
Tüm alanlarda kolonyalist genleriyle Batı, emperyalizmin eski/yeni tüm yöntemlerini aşikare kullanırken büyük bir saf yığını da hayranlık içinde onun hukukunu, onun adaletini, onun refahını ve onun kültürünü savunuyor hatta tüm varlığını buna adıyor.
İçimiz de dışımız da Batı uşaklığını bize gelişmişlik, çağdaşlık, modernlik diye yutturmaya çalışan, bir kuşak öncesi saban üstünde iken kendini taklitçi bir Batı hafifliğiyle bilge veya aydın sanan asalaklar ile doludur.
Kolonileştirilmiş halklar yalnızca emekleri başkaları tarafından temellük edilen insanlar değil, F. Fanon’un dediği gibi ‘Kendi yerel kültürel özgünlüklerinin katledilmesi ve gömülmesiyle ruhlarında bir aşağılık kompleksi yaratılmış olan insanlar’dır.
Bunların sayıları hiç de az değil, egemen söylem olma güçleri ise yadsınamaz düzeydedir. Ki sırf bu yüzden onların kimliksizliğine uygun kaynakları referans gösteriyorum.
Filistin’in İsrail vahşiliğine başkaldırı hakkını yok sayan ama tüm platformlarda İsrail’e meşruiyet alanı açan global ölçekli kusursuz bir cinayet şebekesi ile karşı karşıyayız: Medeniyet!
N. Elias’ın sözüyle Medeniyet, Batı medeniyetinin ben-bilincini ifade eder.
Öyle ki kendi medeniyetini ‘evrensel nitelikte’ görüp dayatan Batı’nın uyduruk ‘insanlık’ paradigması çoktan iflas etti.
Son teknoloji silahlarla donatılmış İsrail askerine karşı elinde sapanla dabke dansı yapan Gazzeli çocuğun eriştiği aydınlık seviyesine bizdeki Batıcı yumuşakların binde biri bile erişemez.
İslamcı bir referansla değil sadece görünen gerçeklikle ifade etmek gerekir ki Batı’nın kolonyalist ve emperyalist yöntemleri karşısında en güçlü eleştiriyi hem teorik hem de pratik anlamında yapan tek kaynak İslam’dır.
Komünist veya sosyalist teori ve pratikler, tek düşman kapitalizm karşısında kendini yeniden üretme becerisinden uzağa düşmüş ve eriyip giderken İslam, canlı ve kanlı bir şekilde bedel ödemektedir.
Peki, hangi İslam?
Petrol Müslümanlarının ki mi?
Ya da mersedesli şıhların ki mi?
Herhalde Diyanet kast edilmiyor!
Görünürdeki direnişi örgütleyen ve planlayan bir kaynak akıl olmalı. Ama kim?
İslam ülkeleri arasında Türkiye’den başka hem kimliği hem kültürü hem de inancıyla emperyal kuram ve yöntemlerin karşısında durabilecek bir kale var mı?
Bu kalenin direncini kırmanın Batı’nın önceliklerinden ilki olduğu görülmüyor mu?
Ekonomik esareti, kültürel işgali yaygınlaştıran hatta bazı inanç kesimlerini kendine taşeron kılan Batı, siyasi tasmalara yeni kuklalar istemiyor mu?
Daha şimdiden parayı verenin ağzıyla konuşanların popülaritesinin yükseldiği görülmüyor mu?
Öyleyse mezkûr karşıtlığı kim temsil edecek?
Strazburg, Brüksel, Berlin, Lahey’deki örgütlü tasmalılar olacak değil ya!
Türk, uyanmak zorunda!
Uyananlara saygıyla…