Lambaya püf de

Dördüncü Murat döneminde içki yasaklanınca evlerinde gizli gizli içki içen insanlar o günün gece bekçileri olan kolculardan korkar, çekinirlerdi.

Kolcular sokaklarda dolaşır, hırsızlara engel olur ve "Burada bekçi var" anlamında üç beş dakikada bir düdük çalarlardı.

Bunun anlamı "Bu sokakta durum berkemal" demekti.

Mahalle bekçileri genellikle mesken sahiplerinin kimler olduğunu ne iş yaptıklarını ne ile uğraştıklarını bilirlerdi.

Tabi bu arada da içki içilen evler gözetim altında tutulurdu.

O yıllarda evler tek katlı ve pencereleri küçük ahşap veya kerpiçten yapılan evlerdi.

Dışarıdan bakıldığında evin, odanın  içerisi gözükürdü.

Tabi ki o devirde elektrik yoktu.

İnsanlar genellikle gaz lambası, çıra, mum yakarlardı.

İçki içerken bekçilere(Kolculara) yakalanmak istemeyen alkolik bir baba o günün şartlarında bir iki odalı evinin oturma odasındaki gaz lambasını kısarak biraz alkol alıp serhoş (baş'ı hoş) olmak istemiş.

Kolcular sokaklarda dolaşır kontrol ederlerken düdük çalarlardı.

İçki içen baba düdük sesini duyunca acele ile kızına seslenir:

"Kız, şu lambaya püf de!"

Kız lambaya üfler ama sönmez.

Baba, içki içerken yakalanacak diye kızına sinirle çıkışır:

"Kızım üf deme püf de!"

Bugün lambalar elektrik sayesinde farklı aydınlatıyor etrafı.

Lamba ilk bulunduğunda oldukça sükse yapmıştı.

Herkes büyük rağbet göstermiş. İltifat etmiş.

Beğenmiş.

Çevreye verdiği aydınlık ile değerli bulunmuş lamba.

Evlerinde en az bir lamba bulundurmaya başlamışlardı.

Kimileri eskiye rağbet ve sevdası ile lambaya püf diyemiyorlar.

Ampulü beğenmiyorlar.

Ampulün bol ışığından rahatsız oluyorlar.

"Lambaya püf deyin" diye bize akıl verenler mum ışığında yaşamaya alışmışlar.

Eskiye rağbet edilmesini umuyorlar.

Karanlık günlerin özlemini çeken kişiler var hâlâ.

Lambadan rahatsız olanlar lambanın getirdiği aydınlıktan gözleri kamaşanlardır.

Yarasaların da gözleri ışıktan incindiği için hep karanlıkta uçarlar...