6’lı Masa Alegorisi!

Kıymetli okur,
Biz, bir zamanlar ona Eflatun diyorduk.
Artık Platon olarak tanıyoruz.
Milattan önce 400’lerde yaşamış bir ‘Anadolu Bilgesi!’
‘Devlet’ adlı yapıtında dehasını ortaya koyduğu müthiş bir bölüm var: Mağara Alegorisi!
Aslında ben, bu alegoriyi daha çok ‘insan ve sosyal medya’ ilişkisi üzerinden açıklamayı seviyorum. Ki gerçekle çok örtüşen bir yanı var.
Ancak Platon’un dehası öylesine engin ki alegorisinin imgesel derinliği, her durum ve kişiye uyarlanabiliyor.
Bugüne kadar nasıl bir tiyatro metnine veya sinema filmine dönüşmemiş hayret ediyorum doğrusu…
Mezkûr alegori, günün anlamsız saatlerinde aklıma gelir ve kısa süreli bir durgunluk sonrası havai fişekler patlar zihnimde, ardından bir ebem kuşağı uzanır gözlerimin önünde belli belirsiz…
Platon, mağarada bir duvar önünde zincirli insanların gerçeklik algısı üzerinden müthiş bir metafor kurgular.
Ellerinden, ayaklarından ve boyunlarından zincirli insanlar, mağarada bir duvar önünde durmaktadır.
Mağaranın girişindeki küçük oyuktan ışıklar yansımakta ve duvarda birtakım gölgeler oluşmaktadır.
Duvarın önündekilerin gerçeklik algısı bu gölgelerden ibarettir.
İçlerinden biri, bir gün zincirlerden kurtulup ışığın geldiği yöne doğru ilerlediğinde katlanılmaz bir acı yaşar.
Hakikatle yüzleşme anı geçici bir körlüğe dönüşür. Sinirleri boşalır. Gerçekliğin yıkıcı ve yakıcı etkisi kendini gösterir.
Nihayetinde gözleri alışıp hakikati anladığında geri dönüp mağaradakilere anlatmak ister. Ama o, zincirlilerce deli sayılır ve dışlanır.
İşte bugün seçimlere doğru giderken içinde bulunduğumuz siyasi atmosferde 6’lı Masa tıpkı bu mağaradakilere benzemektedir.
Soyut zincirlerle o masada oturmaya mecbur kılınmış isimler, ülkenin ve halkın temel beklentilerinden çok uzakta gündemlerle zaman öldürüyor.
Masanın etrafındaki 6 aktör de gerçekliği veya bir başka deyişle hakikati değil gölgeleri konuşuyor.
İçlerinden biri, bir gün o soyut zincirleri kırıp mağaradan çıkabilir mi? Emin değilim!
Mağaradan çıkmak bir cesaret işidir. İrade gerektirir. Dayanma ve algılama gücüne ihtiyaç vardır.
Oysa şu an o masa yani mağara, oturanlar için bir konfor alanıdır. Hem de hiç hak etmedikleri bir konfor. Millet adına millete rağmen milletin kaynaklarıyla ahkam kesme konforu!
Sözüm ona bilgeler ve aydınlar masası. Fakat gölgeleri öylesine gerçek sanıyorlar ki hakikatle yüzleştiklerinde gözlerine ışık tutulmuş tavşan gibi kalıyorlar.
En son örneği, İstanbul’daki metro vakası!
Metronun kapılarının otomatik açılmasına şaşıracak derecede halkın gerçekliğinden kopuk olmak gölgelere inanmak değil de nedir?
Vizyon programına ABD’li danışmanın internet üzerinden bağlanmasını ‘milletimiz teknoloji görsün’ diye açıklamak mağarada olmak değil de nedir?
Üstelik o danışman İngilizce konuşuyor. Simultane tercüme yapılmıyor.
Öyle ya internetle uzaktan bağlanma teknolojisini bilmeyen halk, İngilizceyi ana dili gibi konuşuyor!
Herkes sorunu çözülmüş olarak görüyorken ‘başörtüsünü’ gündeme getirmek gölgelere takılıp kalmaktan başka ne anlama gelir?
Kör olası gölgeler!
Öylesine gölgelere bağımlılar ki Anayasa’dan ‘Türklüğü’ çıkarma vaadinde bulunuyorlar.
Öylesine gölgelere bağımlılar ki parti genel merkezlerinden federasyon ve özerklik çamuru akıyor.
Öylesine gölgelere bağımlılar ki terörü ve teröristi savunmak için kılıktan kılığa giriyorlar.
Öylesine gölgelere bağımlılar ki cumhurbaşkanını halk seçecek ama biz yöneteceğiz diyorlar.
Öylesine gölgelere bağımlılar ki demokrasi istismarıyla pazarlık masası kuruyorlar.
Öylesine gölgelere bağımlılar ki halkın beklentisinden önce milletvekilliği listelerini tartışıyorlar.
Öylesine gölgelere bağımlılar ki!..
Kör olası gölgeler!
Oysa halk şöyle diyor:
Kör olasın demiyorum! Kör olma da gör beni!
Peki, bu mağaradakilerin duvarda gördüğü ve bağımlısı haline geldiği gölgeler nelerdir?
Işığı tutan kim? Zincirleri vuran kim?
Toplum, dünden bugüne yıllarca bağımsızlık ve özgürlük için onca bedel ödemişken siyasetinin zincirli olması ne acı!
Ne diyordu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Bağımsızlık benim karakterimdir!”
Hangisi için bağımsız olduğunu söyleyebiliriz. Düşünmeli bunu!
İngiltere’den ABD’den medet umarak Türkiye’yi yönetmeye talip olmak esaret değil midir?
Halkın talebine kulak tıkayıp üstten bakan bir yaklaşımla en doğruyu biz biliriz demek toplumsal gerçeklikle örtüşebilir mi?
Hiç şüphesiz daha az soruna ihtiyacımız var. Ancak toplum olarak sorunları değil soruları artırmalıyız. Sormalı, sorgulamalı ve gerçeğe ulaşmak için çaba sarf etmeliyiz.
Yok öyle armut piş ağzıma düş! Elmayla armudu, iyiyle kötü, doğruyla yanlışı ayırmak zorundayız.
Politika üretemeyen ve fasit bir daireye sıkışıp kalanlarla iş yapanları bir tutamayız.
Bir yanda iş yapanlar var! Diğer yanda yaptırmayız diyenler!
Bir yanda hakikati kollayanlar var! Diğer yanda gölgeleri savunanlar!
Biliniz ki hakikat maske takmaz! Hakikat, gölgede kalmaz! Hakikat, hiçbir masaya sığmaz!
Esen kalın…