Mustafa Kemal Geliyor!..
Anadolu’yu işgal yıllarında binlerce yıllık nefretiyle tüm zalimliğini kusan ve türlü dolaplar çeviren Yunan’ın eteklerini bir tek söz tutuşturuyordu: Mustafa Kemal Geliyor!..
Tarih, geleceğin aynası… Doğu Akdeniz’deki haklarımız nedeniyle savaşın eşiğine geldiğimiz Yunan, yurdumuzu yakıp yıkalı bir asır oldu, olmadı. Gözü hâlâ, bizim olanda! Ama neyse ki yaptığını da yaptığımızı da ve onu korkutanı da unutmadık! O günlere tanıkların sözleri, kulaklarımızda yankılanıyor. O günlerin acı izleri, yüreğimizde duruyor.
Bugün, 11 Eylül 2020. Bursa’nın Yunan işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıldönümü. Bu kutlu günü, resmi tarih kaynaklarıyla değil de çok güzel bir sözlü tarih çalışmasından alıntılarla aksettirmek ve sizlere, unuttuğunuzu ya da bilmediğinizi sandığınız oysa ne unuttuğunuz ne de bilmediğiniz ifadeleri hatırlatmak istiyorum.
Fakat önce kısacık bir kronoloji: 2 Temmuz 1920’de Yunan, Mustafakemalpaşa ve Karacabey’e girdi. 6 Temmuz’da İngilizler, Gemlik’e indi, 7 Temmuz’da Mudanya’ya. 8 Temmuz’da Bursa düştü. Yunan’ın gelişiyle kentteki Rum, Ermeni, Yahudi azınlıkların etekleri zil çalıyordu. Öyle ki Bursa Metropoliti Polikarpos, kendini daha fazla tutamadı ve “Biz bugünü tam 594 yıl bekledik” deyiverdi.
Bursa’nın işgali yüreklerde öylesi büyük bir yara açtı ki 10 Temmuz’da TBMM kürsüsü siyah örtü (Puşide-i siyah) ile kaplandı. Aynı kürsüden ‘O’ şöyle dedi: “Efendiler! Memleketimizin ellide biri değil, her tarafı tahrip edilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız.” Yunan’ın kanlı elleri, Uludağ’ın şehrini zulme boğdu. Neyse ki Türk, Rum gibi beklemeye razı değildi. Tam 2 yıl 2 ay 2 gün süren mücadele sonrası, kurtuluş geldi.
Tarih, bir kez daha Türk’ü, yenilmez ve muzaffer olarak altın harflerle sayfalarına nakşetti. Kurtuluş Savaşı, 20’inci yüzyılın en onurlu mücadelesi olarak akıllara kazındı. Türk milletini hür ve bağımsız kılan çetin direnişi örgütleyen ve yürüten Mustafa Kemal’in adı, milletinin yüreğine umut ve güven verirken düşmanın en büyük korkusu ve kâbusu oldu. ‘O’, taraflı tarafsız herkesin hayranlığına ve övgüsünü kazandı.
Hakkında her dilde binlerce sayfa kitap yazılan Mustafa Kemal’in adının kudreti, birçok sözlü tarih çalışmasına da yansıdı. Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Kent Tarihi ve Araştırmaları Merkezi’nin 2005 yılında yayınladığı Doç. Dr. Saime Yüceer’in ‘Tanıkların anlatılarıyla Bursa Tarihi’ adlı kıymetli eser de onlardan biri. Bursa’nın işgal günlerine tanık olanlarla yapılan mülakatlardan oluşan eserde bir milletin acı, gözyaşı, keder ve sevinç duygularıyla dolu ağır anıları var. İşte o hikâyeler arasında bir söz var ki tüm sürecin anahtarı gibi: Mustafa Kemal Geliyor!..
Çağlayan Köyü’nden 1907 doğumlu İbrahim Akşit, 2002 yılında verdiği mülakatta şu ifadeleri kullanıyor: “Ben işgali gördüm… Babamı aldılar… Ben yalnız kaldım… Sonra bizim cami var ya bunun yanında, tutuyorlar yatırıyorlar babamı, orada koyun keser gibi kesiyorlar boynundan. Öylece kalıyor orada. Gavurlar babamla birlikte tam 45 kişiyi kestiler orada, şehitlikte gömüşsünüzdür… Ondan sonra köy yanmaya başlıyor… “Mustafa Kemal geliyor!” diye bu sefer çekilmeye başladılar. Ondan sonra bunlar kaçmaya başladılar…”
Çekirge sakinlerinden 1908 doğumlu Ahmet Malcıoğlu, o günleri şöyle anlatıyor: “Türkler hamallık, arabacılık, süpürgecilik, çıraklık gibi işler yaparlardı ve bütün hâkimiyet Yahudilerde, Rumlarda ve Ermenilerde idi… Rahmetli babam ve Yahudi bir arkadaşı beni de yanlarına alarak Yunanlıların Bursa’dan kaçtıkları akşam faytonla Mudanya’ya gittik. Mudanya’da –Amanın çocuklar- ne sefalet yüzlerce, binlerce Rum iskelede vapur bekliyorlardı. Yüzlerce kişi kendini denize atmış ‘Kemal geliyor!’ diye bağırıyorlardı…”
Malcıoğlu, işgal günlerinde halk arasında ‘O’nun hakkında konuşulanları şöyle aktarıyor: “Bir Mustafa Kemal varmış. Mustafa Kemal, Yunanlılara karşı harp ediyormuş. O devleti ele alacakmış gibi konuşmalar vardı. O zaman Atatürk ismi bilinmiyordu. Herkes onu Mustafa Kemal diye tanıyordu. Bütün ümit Mustafa Kemal’deydi. Mustafa Kemal nereden çıkacak diye bekliyordu halk…”
Bursa’nın işgal günlerinde Selanik’in Langaza adlı kazasında yaşayan 1912 doğumlu Hüseyin Yavuz, şöyle diyor: “Yunanlılar mağlup olunca oradaki insanlar, kadınlar yolda ağlayan çocuklarına; ‘Sus, Kemal gelecek!’ diyorlardı. Yunanlıların kökü sanki yerinden sallanmıştı…”
Misi Köyü’nden 1912 doğumlu Naciye Kiraz, şu şekilde anlatıyor o günleri: “Yunan askerleri akşamüstü köyü kuşattı. Her yer atların çıkardığı seslerle inliyordu. Bütün köyün erkeklerini Çekirge Camii’ne kapattılar. Paralarımızı, altınlarımızı ne ver ne yok aldılar. O dönemde köy üzümcülük ve pekmez işiyle uğraşıyordu. Bu arada çoluk çocuk ve kadınlar köydeki tepenin arkasında üç gün kalıp Yunanlıların gitmesini beklediler. Ali Bey ve Ömer Bey adındaki iki kişi, köyün arkasındaki tepenin üstündeki Dede Bayırı’ndan, Kalender mevkii olarak geçen yere ateş etmeye başladılar. Yunanlılar Atatürk’ün geldiğini sanarak apar topar köyü terk ettiler…”
Bursa’da 1914 doğumlu Mehmet Yeliz, o günlere tanıklığını uzun uzun anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “…Atatürk’ü nasıl sevmezsin? Ne kadar memlekete kendini feda eden bir adam, maddiyatta zerre kadar gözü olmayan bir adam…”
Aynı çalışmada dünyaca ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ile yapılan bir mülakatta var. 1914 doğumlu Çığ, ‘O’nun hakkında şöyle diyor: “Halk Atatürk’e çok inandı çünkü savaşları yaptı, yandık, yakıldık. Bölgesel direnişler, çeteler oldu ama Atatürk birleştirdi. Atatürk halkın ayağına gidip anlattı her şeyi ve dediğini yaptığı için halk onu sevdi…”
Bursa’da 1916 doğumlu Kemal Ilgınlar, tanıklığını şu sözlerle aktarıyor: “…Atatürk, Yunanlıları yendi, ‘Kemal geliyor!’ diye hepsi toplanıp gittiler. Buradan kaçtılar. Bütün köyleri boşalttılar. Hatta kurulu sofraları kaldı, öyle kaçtılar Yunanlılar buradan o zaman. Bir kısmı daha evvel kaçtı. Yunanlılar, Atatürk’ten korkuyorlardı…”
Tarihçiler, sözlü tarih çalışmalarına şüpheyle yaklaşsa da “Mustafa Kemal Geliyor!..” sözü, kudretinden şüphe edilmeyecek derecede hakikattir. Cumhuriyet bu sözün tesirinin neticesidir! Fakat bu söz, yalnızca bir fani olan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsını değil topyekûn olarak Türk milletini ifade etmektedir. Mehmet Yeliz amcanın dediği gibi “Atatürk’ü nasıl sevmezsin?” Onu sevmek sadece bir ölümlüyü sevmek değildir. Atatürk, Mustafa Kemal’in şahsında önce Çanakkale’de ardından Kurtuluş mücadelesinde insanüstü kahramanlıklara imza atan ismi bilinmeyen ya da unutulmuş şehitler ve gazilerin ortak adıdır. Atatürk’ü sevmek onları sevmektir…
Yine bir alıntıla tamamlayalım… Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 26 Mart 1937 tarihinde Ankara’da düzenlenen ‘Uludağ Gecesi’nde Bursalı gençlere şöyle sesleniyor: “Bursalı gençlere… Yorulmadan beki takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beli takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahlûk için tabii bir halettir. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Ben bu akşam buraya, yalnız bunu size anlatmak için gelmiş bulunuyorum. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize, durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız. Şimdi çocuklar eğleniniz.”
Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, vatan ve hürriyet yolunda yorulan, vurulan ama yılmayan şehitlerimiz ve gazilerimizin aziz hatıralarına saygıyla…