Neler söyledik neler
Neler söyledik neler.
Geldikleri günlerden beri Suriyeli sığınmacılara söylenmedik birşey bırakmadık.
Kimileri korktu.
Ürktü.
Dışladı.
"Her gün doğuruyorlar"
"On yıl sonra nüfusları bizi geçecek"
"Korkaklar, savaşmadılar kaçtılar"
"Vatanlarını savunmak yerine kaçtılar"
"Hastanelerde onlara öncelik var"
"İlaçlarını bedava alıyorlar"
"Hayatları rahat, bizden daha rahat yaşıyorlar"
"İstanbul'u doldurdular, nereye baksak Suriyeliler var"
"Suriyelileri davul zurna ile yollayacağım"
"Bizimkilere iş yok, boş geziyor onlar çalışıyor"
Geldikleri gibi gitsinler, yeter, baktık bunlardan"
"Şehrimizin demografik yapısı değişti"
Doğru, yalan, yanlış neler söylendi neler.
Buna herkes tanık.
Din kardeşimizmiş...
İnsan grupları imiş...
Komşu ülke halklarıymış...
Ölümden kaçmışlarmış...
Katledilmemek için gelmişler...
Yaşamak için göç etmişler...
Bizim tarihi kardeşlerimizmiş...
Zamanı geldiğinde döneceklermiş...
Falan filan.
Neler söylendi neler.
Toplu taşıma araçlarında onlara ters ters bakmalar...
Sözlü sataşmalar...
Hatta siyah çarşaflı kadınları aşağılama sözleri sarf edildi.
Laf atıldı.
Ve derken bir anda Suriye'de iç savaş patladı.
Suriye Milli Ordusu harekete geçti, savaş kazanıldı, sadist, cani ruhlu Esat ile terör örgütleri kaçtılar, kaçıyorlar.
On üç, on dört yıl sonra işte hemen hepsi ülkelerine, şehirlerine, ana vatanlarına dönüyorlar.
Dönerken ne diyorlar görüyor, duyuyoruz:
"Allah Türk milletinden razı olsun"
"Bize kötü günlerimizde kucak açtınız"
"Sizi asla unutmayacağız"
" Bize gelirseniz mutlaka bekliyoruz" diyorlar ve göz yaşları içinde bize minnettarlıklarını dile getiriyorlar.
Bu sözleri üç beş yaşındaki çocuktan, gençten ve saçı sakalı ağarmış ihtiyarlardan duyuyoruz.
Herkes kendine yakışanı yaptı.
Biz asil ve necip bir milletiz ve bize asil olmak, asil kalmak yakışır.
Gerisi laf ü güzaf.