Önemli olanı ıskalamak…
Önemli olanı ıskalamak…
İnsanın biyolojik ergenlik gibi fikri ergenlik dönemi vardır. Biyolojik ergenlik yetişkinlik evresiyle ortada kalkabilirken fikri ergenlik bir ömür sürebilir.
Fikri erişkin olabilmek için kavrama ve anlamlandırmada tekâmül şarttır.
Ne demek bu?
Bir olay, olgu ve kavramı tanımlama ve boyutlandırma evresinde gerekli yetkinliğe ve olgunluğa erişmek. Yani birikim veya edinç yahut müktesebat sahibi olmak.
Şayet birey ve toplum bu yetkinliğe ve beceriye haiz değilse gözünün önünde vuku bulan cereyanları doğru anlaması, gereken önemi vermesi ve bihakkın yorumlaması da beklenemez.
Son birkaç günde ülke kamuoyunun, meşgul olduğu gündeme baktığımızda birey ve toplumun algılama düzeyiyle ilgili bir çıkarımda bulunmak mümkün.
Hafta başında Sırbistan’ın 54 yaşındaki Cumhurbaşkanı AleksandarVucic, garip bir açıklamaya imza attı.
“Tren istasyondan ayrıldı ve kimse onu durduramaz”alıntısıyla gördüğü manzaraya betimleyen Vucic, Rusya-Ukrayna savaşından bahisle 3-4 ay içerisinde felaket niteliğinde büyük bir çatışma kehanetinde bulundu.
Vucic’in İsviçre’de bir dergiye 12 Haziran’da verdiği bu demeci, hezeyandan ibaret sayabilir miyiz?
Hadi sayalım!
Peki, bu beyandan birkaç gün sonra yine İsviçre’de düzenlenen Ukrayna Barış Konferansı’nda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Bu konferans köprüden önceki son çıkış olabilir” ifadesini kullandığı konuşmasındaki şu mesajları nasıl okuyacağız:
“Coğrafi olarak bu savaş Ukrayna’nın da ötesine geçebilir. Hali hazırda zaten bu çatışmada şimdiden hatların derinleştiğini görüyoruz ve küresel düzeyde kutuplaşmanın daha da körüklendiğine şahit oluyoruz. Ukrayna ve Rusya arasındaki bu çatışma yakında bir savaştan daha fazlasına dönüşebilir.”
Ukrayna’nın ötesi neresidir?
Baltık mı? Balkan mı? Nordik mi?
Vucic’in deyimiyle 15 milyon insanın hayatını tehdit eden bu çatışma, nereye kadar yayılabilir?
Almanya’da halkın sığınaklar konusunda uyarılması tesadüf müdür?
Dün, yine bu bağlamda değerlendirilmesi gereken önemli bir gelişme yaşandı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kuzey Kore’ye giderek Kim Jong-un ile görüştü.
İki ülke arasında imza altına alınan stratejik anlaşmayı Putin duyurdu: “İmzaladığımız kapsamlı ortaklık anlaşması, taraflarından birine saldırı halinde karşılıklı yardımlaşmayı öngörüyor.”
Bu anlaşmayı ve Putin’in 24 yıl sonra ilk defa Kuzey Kore’yi ziyaret etmesini rastlantısal olarak mı yorumlayacağız?
Küreselde yeni kurguya göre pozisyon ve ön alınıyorken biz neyi konuşacak, neye hazırlanacağız?
Mevzu bahis coğrafyanın tam ortasında bulunan ülkede en çok konuşulan gündem ne?
Hz. Aişe’nin yaşı!
Ne idüğü belirsiz bir tip ve açıklamaları tartışılıyor. Bu tip kimdir? İhtisası nedir? Açıklamalarını önemli ve dikkate değer kılan nedir?
Bu sorulara mantıklı bir cevap yok. Yellenme tayyaresi… Uçur uçurabildiğin kadar. Boş kalmış milyonlar izlemiş!
Öyle ki devlet bile ciddiye alıyor. Soruşturma başlatılıyor. ‘Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme’ suçundan yakalama kararı çıkartılıyor.
Ama halkın bu kadar kolay kin ve düşmanlığa tahrik edilebilmesini sorgulamıyor. Zihinlerdeki boşluğun nedenleri irdelenmiyor. Kitle, nasıl oluyor da ‘ne olduğu belirsiz’ bir tipin sözlerine kıymet verecek kadar ahmaklaşabiliyor? Herhalde boş kalmışlar!
Bu noktada,‘toplumun önemli olanı ıskalamasının sorumlusu kim?’ diye sormak gerek.
Vucic, vatandaşlarına un ve şeker stoğu mesajı verirken Türkiye’de halkı suni gündemle meşgul eden merkez neresidir?
Kitlesel düzeyde medya okuryazarlık becerisini bir kenara bırakın, birey hayatında bile insanların ‘önemli olanı’ yadsıdığına şahit oluyoruz.
Yine bir dizi oyuncusu, ‘Türkiyeliyim, Türkiye Milliyetçisiyim’ demiş.
Bize ne kardeşim? Ne alakası var kardeşim? Şimdi nereden çıktı veya ne oldu da bu mesajı veriyorsun?
İşte yeni tür etki ajanlığı sürecine örnek. Bir tarafta ‘Türklük’ istismarıyla ‘Hz. Aişe hakkında atıp tutan’ bir tip aynı günlerde durduk yere ‘Ben Türkiyeliyim’ deme ihtiyacı duyan bir başka tip. Ve herkesin atıp tuttuğu mecralarda dönen heyula!
İşte bir siyasi parti genel başkanı da konuya müdahil oluyor ve şöyle diyor:
“Lozan'da da Müslüman unsurlar kurucu unsurlar olarak kabul edilmiştir. Müslüman olmayan unsurlar; Ermeniler, Yahudiler, Rumlar, Süryaniler bunlar azınlık kabul edilmiştir. İslam düşmanlığı yapanlara açıkça sesleniyorum; eğer Müslüman değilseniz bunu açıklayın ve sizi azınlık statüsüne koyalım ve ona göre muamele yapalım.”
Bu evrede ya ahmaklığın bulaşıcı olduğunu ya toplumun bir yöne barizce çekilmeye çalışıldığını ya da uyutulduğunu söylemek mümkün!
Kendi gerçekliğine yabancılaştıkça suni bir konuyu ana gündemi haline getiren kitlenin yaşayacağı savrulmanın sınırları yok. Bu sınırsızlık, kitleyi bir gün sınırsız hale düşürürse de şaşırmamak gerek.
Zira yeryüzünde kimseye bu aptallık düzeyiyle bu kadar önemli bir coğrafyada egemenlik sürme hakkı verilmez.
Kendisi, toplumu ve ülkesi için önemli olanın ne olduğunu bilenlere saygıyla…