Japonya'dan Bursa'ya bir 'Doğal Yaşam' yolcusu: Gülin Kayhan

Bursalı doktor çiftin akademisyen kızı, Dr. Gülin Kayhan, Japonya'da geçirdiği 10 yılın ardından döndüğü Bursa’da aile arazisini ‘doğal yaşam çiftliğine’ dönüştürerek ekoturizme kazandırdı. Kayhan, “akademide konuşulanları neden ben deneyimlemiyorum?” diyerek çıktığı yolculuğu lider haber mikrofonlarına anlattı.

Özlem YOĞURTCUOĞULLARI/ Lider Bursa 

Gülin Kayhan, İzmir’de doğmuş, 89 senesinde Bursa’ya gelmiş, sosyolojiye meraklı Bursalı doktor çiftin girişimci ve akademisyen kızıdır. Japonya Tokyo Waseda Üniversite Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğrenci ve asistan öğretim görevlisi olarak çalışırken dünyayı saran corona felaketinden kendisi de oldukça etkilenmiş. Ailesinden uzakta olmak ve yabancılık hissinin pandemi koşullarında iyice kuvvetlenmesi geri dönmesinde etkisi olmuş fakat Gülin Hanım'ı asıl babasının 'çiftliği bir işletmeye çevirme' fikri cezbetmiş. Tüm bunların sonucunda 2021 yılında Gülin Kayhan, kariyerini bırakıp döndüğü Bursa’da "doğal yaşam çiftliği" açarak yeni, yeşil ve doğal bir hayatın kapısını aralamış.

Gülin Kayhan, Japonya’ya gitmesinde çevre harekeleri, ekoturizm olanaklarının yanında bursun da etkili olduğunu esprili bir dille ifade ediyor:

“Benim Japonya’ya gitmeden önce aslında yurtdışında doktora yapmak gibi bir isteğim vardı. İngiltere’ye de Amerika’ya da başvurdum. Japonya’da bursuna başvurduğum ülkelerden biriydi ve bursa hazırlık sürecinde böylesi farklı ülkeye gitmenin bana çok şey katacağını anladım. Ekoturizm alanında Japonya’dan öğrenilecek çok şey var. Bu şekilde Japonya’da karar kıldım. Biraz da o bursun olması da etken oldu tabii.”

ÇEVRECİ HAREKETLERİN ÖNEMİ

Türkiye'de sosyoloji üzerine eğitim alan Kayhan, hem Türkiye hem Japonya’da çevreci hareketleri önemsemiş ve bunlar hakkında araştırmalar yapmış. Daha sonra dünyayı etkisi altına alan pandemi süreci onu da etkiliyor ve kariyerinde yeni bir rota çiziyor. Yüksek lisans ve doktorasını yapmak için gittiği Japonya’dan ekoturizm fikrini benimsemiş ve bunu Bursa’da hayata geçirecek bir projeyle dönüyor.

Japonya’da geçirdiği 10 yılın sonunda bir karar vermesi gerektiğini ve bu kararı almasında da ailesinin büyük bir rol oynadığını ise şöyle ifade ediyor:

“Japonya’da 10 yıl geçirdim. Orada yaşamaktan çok keyif alıyordum ama o 10 yılın sonunda belli bir dönemece geldim aslında, doktora programım da tamamlanmıştı. O dönemecin pandemi sırasında olması, bende bazı jetonların düşmesini sağladı. Ailemden uzakta olmak, orada yabancılık hissinin pandemi koşullarında iyice kuvvetlenmesi… Bir yandan da aslında burada, ailemin ‘Bu bahçeyi bir işletmeye çevirelim’ fikrinin oluşmasıyla ‘Ben buna nasıl eklemlenebilirim, aslında keyifli de olabilir’ düşüncesi...

LEYLEK KÖY’DE HİKAYE BAŞLIYOR

Kayhan, Leylek Köy Göl Evi’nin kuruluş hikâyesini anlatırken “Ben bu işletmeyi açtığımız 2021 senesine gelene kadar aslında sosyoloji alanında akademik kariyer sürdürmeyi düşünen biriydim. Çevre hareketleri üzerine ve ekoturizm üzerine çalışmalar yapmıştım, araştırmalarım o yöndeydi. Kısaca kendini birden bir mekan işletmecisi olarak bulan bir sosyoloji öğrencisiyim denilebilir.”

ETKİLEŞİM ALANI BAHÇE

Kayhan, bahçenin çocuklar için bir etkileşim alanı olduğunu vurgularken bahçenin devamlılığı için de ziyaretçilere ihtiyaç olduğunu belirtiyor: “Çiftlik anlamında kurulu bir alan vardı ama “Neden bunu bir işletmeye çevirmeliyiz?” kısmına belki ben bir şeyler söyleyebilirim. Bu bahçe çok güzel bir yer. Bizim için çocuklukta normal saydığımız, cepte saydığımız, belki her çocuğun erişimi vardır, diye düşündüğümüz ama geriye dönük olarak ne kadar şanslı olduğumuzu anladığımız bir yer. Şimdi burayı böyle bir işletmeye çevirip de pek çok insanın gelmesini sağlayacak bir şekilde bir sistem kurduğumuz da görüyorum ki, çocukların çok tatlı etkileşimleri oluyor. Bir de buranın geleceğe de devam etmesi lazım. Hayvanların desteklenmesi lazım. Belki bu tarz işletmeyle kendi kendini çeviren bir yere dönüşecek. Bir nevi aslında misafirlerimizin katkılarıyla büyüme ye devam edecek bu bahçe”

EKOTURİZM RUHU CANLANMALI

Bursa’da yeni bir girişimcilik ruhuyla ekoturizmi de canlandırmayı hedefleyen Kayhan, ekoturizmi kitle turizminin karşıtı olarak nitelendiriyor. Kayhan: “Ekolojik turizm, aslında bir şeyin karşıtı gibi düşünülebilir. Neyin karşıtı? İnsanların akın akın bir ortama gittiği ve çoğu zamanda oradaki doğal kaynakları erozyona uğrattığı, kitle turizminin karşıtı olarak düşünebiliriz. Ve çoğu zamanda ekolojik bir değeri; mesela longoz ormanları deneyimlemeye gitmeyi, bir ekolojik turizm olarak düşünebiliriz. Yani ekolojik bir kaynağın değerini de deneyimlemek isteyenlere sunulan ve kendi yarattığı koşullarla da o değeri zedelemeyen bir turizm şekli diyebiliriz.”

BAHÇEDEN SOFRAYA KAHVALTI

Kayhan, kurulduğunda "Bahçeden sofraya" temasıyla kahvaltı ve yemek hizmeti veren ve zamanla çeşitli etkinliklerle renklenen Leylek Köy’ün, konaklama imkanına da sahip olduğunda uzak bölgelerden de ziyaretçileri ağırlayacağını söylüyor: “Bizim iki senedir faaliyetlerimiz sürüyor. Daha çok tabii ziyaretçilerimiz Bursa’dan, bunda rol oynayan şeylerden bir tanesi de kahvaltı ile başlamış olmamız. “Bahçeden sofraya bir kahvaltı veriyoruz.” dedik ama şimdi konaklama hizmeti de eklenecek bu kahvaltı yemek hizmetinin yanına. İstanbul’dan olsun, Ankara’dan olsun zaten yavaş yavaş misafirimiz gelmeye başladı. Konaklama hizmeti de olunca diğer şehirlerden de misafirimiz olacaktır diye düşünüyorum.”

Gülin Kayhan, bahçesine de ismini veren leyleklere olan ilgisinin daha öğrenciyken başladığını ifade ediyor. Kayhan, Yüksek lisans tezini Eskikaraağaç'taki leylek şenliği konusunda hazırlamış. “Benim sosyoloji öğrencisiyken zaten bu çevreci hareketlere yani; bazı çevreci hareketler ekolojik sistem ile ilgilenirken bazıları daha karizmatik bulduğumuz ve kişisel bir bağ kurduğumuz bir hayvan cinsinin korunmasına odaklanırlar. Mesela yunuslar için bunu düşünebiliriz, balinalar için düşünebiliriz. Bursa’da da aslında leyleklere odaklanan böyle bir çevre hareketi 2000’lerin başından beri takip edebilir. Ben de yüksek lisans tezimi Eskikaraağaç Köyü’nde düzenlenen leylek şenliği üzerine yazmıştım. Çünkü orada bir varsayım var; eğer biz Eskikaraağaç köylülerine, Gölyazı’ya, Uluabat Gölü’nün etrafındaki tüm diğer köylere, leyleklerin onlar için bir önemi daha olduğunu anlatabilirsek burada ‘leylek dostu köyler’ yeşertebiliriz fikriyle başlamış buradaki şenlikler. Ben de mesela tezimde o varsayıma ve nerde sekteye uğradığına; konser yapıldığında ne oluyor dışarıdan misafirler geldiğinde ne oluyor, köylü nasıl yaklaşıyor gibi bakmıştım hep. Leyleklerle ilgili bu çalışmalar benim için zaten akademik anlamda da önemliydi. Şimdi bu bahçe ile bu çiftliği de böyle değerlendirince yeni bir ilgi odağı oldu. Aslında bu bahçe ve Leylek Köy ile ilgili olan gelişmelerle buradaki olanaklar biraz el ele gidebiliyor. Biz duyulunca köyümüz duyuluyor, köyümüz ile ilgili bir haber olduğunda bizden de haberdar olmuş oluyor izleyiciler, okuyucular.”

YAREN LEYLEK VE ADEM AMCA

Muazzam bir hikaye

Kayhan, Yaren Leylek ve Adem Amca ile tanışmasının Adem Amca ve Yaren’in hikayesinin duyulmasına da öncülük eden doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş sayesinde olduğunu belirtiyor: “Ben Japonya’dan döndükten sonra Alper Tüydeş ile tanıştım, Benim, Yaren Leylek ilk tanışmam; Alper Tüydeş ’in haber vermesiyle oldu. “Gülin, Yaren leylek gelecek, çekim yapacağız sen de gel!” demesiyle çiftlikten köye git gittim. Tabii ki o hikâyeyi önceden de okumuştum. Çünkü Adem Amca ve Yaren Leylek ’in dostluğunun 12. senesindeyiz. Ve gerçekten çok farklı bir hikâye… Leylek, normalde evcil bir kuş değil. Yani bir leyleğin bir insana böyle bağlanması, arkadaş olmaları, kayığına her sene gelmesi… Muazzam bir hikâye. İlk fiziki tanışmam da işte o köye gidip Yaren’in geldiği ilk gün; “Yuvasından kalkıp Adem Amca’nın kayığına binecek mi, nasıl binecek?” İşte o ortamın içine düşmemle oldu.”

Yaklaşık 30 senedir köyde yaşadıklarını ve köy halkıyla güzel bir ilişkileri olduğunu belirten Kayhan: “Umarım köylüler bizim hakkımızda güzel şeyler düşünüyorlardır” diyerek bu keyifli sohbetimizi sonlandırdı.