Prof. Dr. Doğangün: "Eskiden şehirler planlanırken komşunun güneşini kesmiyorduk, şimdi tepesine biniyoruz"

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından, bina dayanıklılığının yanı sıra şehir planlaması da tartışılmaya başlandı. Bitişik nizamda, dar sokaklara inşa edilen binaların yıkılmasıyla, sokaklar ve caddelerin enkaz yığınıyla dolduğunu ve ekiplerin ulaşımda güçlük çektiğini belirten Bursa Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı, İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Adem Doğangün, "Bu yollar bize çok dar. Bu da inanılmaz bir dezavantaj oluşturuyor depremden sonra çünkü müdahale edemiyorsunuz. Bu şehirlerimizi planlarken, eskiler ne güzel söylemişler, 'Komşunun güneşini kesmeyeceksin'. Şimdi güneşini kesmesini bırak, tepesine biniyoruz. Ondan sonra da şehirleşme olmuyor" dedi.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından, ülke genelinde bina dayanıklılık testi başvuruları artarken, uzmanlar, sadece oturduğunuz binanın sağlamlığının değil, evinizin yer aldığı sokağın fiziki durumunun da deprem anında ve sonrasındaki hayati önemine dikkat çekiyor. Deprem bölgesinde bitişik nizamda inşa edilen binaların yıkılmasıyla sokak ve caddelerin enkaz yığınıyla dolduğunu, bu nedenle kurtarma ekiplerinin depremzedelere ulaşmakta güçlük çektiğini ve zaman kaybettiğini söyleyen Bursa Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı, İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Adem Doğangün, 6 Şubat depremleri sonrası Malatya, Adana ve Hatay’da incelemelerde bulunduğunu belirtti.

‘BİRKAÇ HAFTA GİRİLEMEYEN YERLER OLDU’

Özellikle Hatay’daki şehir planlamasına dikkat çeken Prof. Dr. Doğangün, “Sadece biz tabii binaları düşünüyoruz ama orada çok belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Arabayı sokamıyoruz. Yani deprem esnasında buraya ambulans nasıl girecek? İtfaiye nasıl girecek? Yani bu yollar bize çok dar. Bu da inanılmaz bir dezavantaj oluşturuyor depremden sonra çünkü müdahale edemiyorsunuz. Bitişik nizam, yollar küçük. Sizin oraya girme şansınız yok yani. Öyle kaderine teslim etmiş olacaksınız. Yani burada da ben birkaç hafta girilemeyen yerler oldu, diye biliyorum. Artık hepimiz sadece burada suçlu tabii mühendistir, müteahhittir demekten ziyade hepimizde biraz suç var. Bu şehirlerimizi planlarken, eskiler ne güzel söylemişler, ‘Komşunun güneşini kesmeyeceksin.’ Şimdi güneşini kesmesini bırak, tepesine biniyoruz. Her şeyini kesiyoruz. Ondan sonra da şehirleşme olmuyor” dedi.

‘KAMU BİNALARINDAN BAŞLAYARAK, VATANDAŞA ÖRNEK OLMALIYIZ’

Şehirlerin yeniden yıkılıp yapılmasının mümkün olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Doğangün, bina dayanıklılığı ve şehir planlamasına kamu binalarından başlanıp, vatandaşa örnek olunması gerektiğini belirterek, şunları söyledi:

“Bir şehri yeniden yapmak mümkün değil şu anda ama en azından başlamak lazım. Bizim avantajımız oradaki kamu binalarımız iyiydi. Ve bu o kadar önemli ki; biz de kendimiz bir okul binasında kaldık gittiğimiz zaman. Belediye binası, okul binası, itfaiye binası, kaymakamlıklar veya spor salonları gibi halkın gidebileceği, toplanabileceği, işini halledebileceği binaların, en azından bunların hızlı bir şekilde değerlendirilip yıkılması gerekiyor. Yıkılmak ya da yerelse bu güçlendirme veya yıkımda da hani ne durumda yapabiliriz, dediğim zaman kamu binalarında genelde onarım güçlendirme maliyeti, yeniden yapım maliyetinin yüzde 50’sine yaklaştıysa yıkım yönünde bir karara gidiyor. Ama çok yerel bir hasar varsa o zaman güçlendiriyorsunuz. Beton dayanımı tabii iyiyse, beton dayanımı kötüyse o zaman yıkıma doğru gitmek daha iyi. Özellikle bu binaları, önemli binalarımız, hastane binalarımızı ve diğer binalarımızı değerlendirip ya güçlendirip ya da yıkmak en azından bunları hazır hale getirmek lazım. Çünkü vatandaş evini yapmış. Keşke imkanımız olsa da yeni bir yerleşim yerine bütün binaları yapsak, vatandaşlarımıza desek ki ‘Buyurun, gelin oturun. Biz burayı yeniden planlayalım’. Ama o çok büyük bir bütçe. Önce kamu binalarından başlamak lazım. Çünkü biz başlayalım ki vatandaşa da örnek olalım.”

‘ALINACAK ÖNLEMLERLE, YUMUŞAK ZEMİNDE DE BİNA YAPILABİLİR’

Depremlerin ardından zemin seçiminin öneminin de bir kez daha ortaya çıktığını vurgulayan Prof. Dr. Doğangün, “2023 Şubat’ında meydana gelen depremlerde de yumuşak zeminlere yapılan binaların, bölgenin, daha fazla hasar gördüğü şeklinde bir durumla karşılaşıldı. Tepelerdeki yapıların daha az hasar gördüğü ortaya çıktı” dedi.

Yumuşak zeminde de yapılaşmanın olabileceğini, bunun bazen de avantaj olduğunu söyleyen Prof. Dr. Doğangün, bu zeminlerdeki binaların inşası sırasında dikkat edilecek detaylarla, yıkımın önüne geçilebileceğini belirtti. Alınacak önlemleri sıralayan Prof. Dr. Doğangün, “Bu da bir olumsuzluk tabii ama ona uygun yapmak lazım. Yumuşak zeminde de yapılabilir ama zemin iyileştirmesi yapılabilir, bodrum katınızı ona göre yapacaksınız. Daha fazla bodrum yapacaksınız gibi önlemleri var. Önlem almazsanız tabii her ikisinde de hasar olabiliyor. Aslında bazı avantajları da olabiliyor sıvılaşma dediğimiz olayda da. Eğer kumluysa, boşluk suyu basıncı, su deprem esnasında basarak kumların dışarı çıkmasına neden oluyor ama binaların kendileri çok fazla hasar görmüyor. Genelde devrilme şeklinde oluyor. Eğer çok dikdörtgen şekilde yapmışsanız, taban alanı geniş değilse, devrilme şeklinde hasar oluyor. Yoksa kolon kirişlerinde çok fazla hasar olmayabiliyor. Bir miktar sönümleyici gibi de suyun üzerindeki bina gibi de davranıyor. Ama tabii çok ağır binaysa bu sefer, gördük işte İskenderun’da zemine 40-50 santimetre oturan binaları. Ama eğer taban genişse çok fazla hasar olmuyor, insanlar rahatlıkla can kaybı olmadan çıkabiliyor. Böyle de bir avantajı da var” diye konuştu.