Siyasal pazarlama bataklığının ürünü: Şiddet!
Kıymetli okur, seçimler siyasal ikna dönemleridir.
Partiler ve adaylar, siyasal iletişim sürecinde ‘kitle’ olarak tanımlanan seçmeni kendilerine ikna etmek üzere politik kampanya dahilinde propaganda faaliyetlerinde bulunur. Bu süreç içerisinde öncelik kitleye ulaşabilmektir.
Günümüzün teknolojik şartları itibariyle kitle iletişim vasıtalarında yaşanan çok çeşitlilik ve geniş halk topluluklarında yaygın sosyal medya kullanımı, politikacıları da bu mecralara yöneltmiş ve siyasal kampanyanın ana yönelimi dijital platformlara odaklanmıştır.
Haliyle matbuata dayalı eserler, kitleye ulaşım anlamında etkin rolünü kaybetmiş ve bilhassa sanal iklimin bir sonucu olarak ‘toplumun okuma alışkanlığı’ yerini ‘seyretme’ bağımlılığına terk etmiştir.
Okuma ile bağı kopan toplumun yaşadığı zihin bulanıklığı, gündelik hayat pratiklerinde yer edinen görsel uyuşturucu dolayısıyla giderek kontrolsüz ve dejenere bir seviyeye sürüklenmektedir.
Kültür emperyalizminin en güçlü araçlarından biri olarak bireyin tüketim alışkanlıklarını dizayn eden bu platformlar, kitlenin siyasal yönelimini de etkileme gücüne de erişmiştir. Oyun kurucular ise bu mecralarda açık ve net bir şekilde kitle üzerine duygu yönetimi yapmaktadır.
Toplumda aşırı, aykırı, taşkın veya bir başka deyişle ölçü dışı alana çıkan her eylemin nedenselliğine sanal iklim dolayısıyla yaşanan sosyal çürüme kaynaklık etmektedir.
Bilgiyi, aklı ve bilimi deforme eden bu platformlarda ne gariptir ki sözüm ona ‘aydın’ taraflarca bilgi, akıl ve bilim kutsanıyor lakin bu kutsiyet günlük hayat içinde söz konusu taraflarca eylemsellik kazanmıyor. Ve hatta o çevreler, çoğu zaman manipülasyonun aracı veya aktörü konumuna düşüyor.
İmaj ve algının gerçeğin önüne geçtiği böylesi zaman dilimlerinde kamuoyunun zihin sağlığı açısından gerçeği ve doğruyu soruşturup aktaracak ‘güvenilir kaynak’ rolü ne yazık ki artık etkisiz durumdadır.
Öte yandan bireyin topluma karşı sorumluluklarını da yadsıdığı bu sanal mecralarda şahsi heveslerini tatmine dayalı temsili, sosyokültürel erozyonu da tırmandırmaktadır.
Sanal dünyada bireyin kendince yüklendiği kontrolsüz cesaret ve güç, gerçek hayata saldırganlık olarak yansımakta ve çok kolay örgütlü bir eyleme dönüşmesine neden olmaktadır.
Bu dijital saldırganlık enjeksiyonunun doğurduğu şiddet, tüm taraflar için vahim sonuçlara gebedir. Demokratik şartlar bağlamında halkın iradesi, vatandaşın tepkisi, kitlenin görüşü şeklinde tanımlanamayacak bu şiddetin kaynağı, esasen tam da bahsettiğimiz dijital duygu yönetimidir.
Öyle ki bu, asla tek taraflı veya tek aktörlü bir süreç değildir. Özellikle seçim dönemlerinde politik isimlerin, kitlesine yönelik bir takım ikna argümanı elde etmek üzere şiddetle sonuçlanması olası sinir uçlarını kaşıdığı her daim görülmektedir.
Erzurum’da Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkan Yardımcısı adayı olarak miting yapan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yapılan taşlı saldırı, bu bağlama bir örnektir.
Her türlü şiddete dayalı fiziki ve sözlü saldırıyı kınıyoruz. Toplum olarak görüşlerimizi demokratik ve en insani yollardan dile getirmekten vazgeçmemeliyiz. Bundan sonraki ifadelerim de kesinlikle şiddeti meşru bir zemine çekme çabası taşımamaktadır.
Bilinmeli ki eğer bu kontrolsüz duygu çatışması körüklenirse ağır sonuçlarıyla hep birlikte yüzleşmek zorunda kalabiliriz.
Elbette taraflar oluştu, kamplar kuruldu ve kitle kutuplara çekildi. Karşılıklı bir duygusal baksı yaşanıyor. Bu baskıya topluca direnç göstermeliyiz. Aklı selimden uzaklaşmamalıyız.
Provokasyon tuzaklarına düşmemeli, her sonucu topluca demokratik bir kabulle içselleştirmeliyiz.
Sayın İmamoğlu’nun Erzurum’da protesto edilmesi normal görülebilir fakat taşlı saldırı, işte bahsettiğimiz duygu yönetimine dayalı siyasetin bir sonucudur.
Peki, sorumlusu kimdir? Sorumlusu tabi ki tüm taraflarıyla siyasi aktörlerdir. Siz, bir başka ilde zafer işareti yaparak Selahattin Demirtaş’a özgürlük isteyip Erzurum’a geldiğinizde güllerle karşılanmayı bekleyemezsiniz! Üstelik bu bir plan dahilinde değilse...
Eğer böyle bir beklentiniz varsa halktan kopuksunuz demektir! Şayet böyle bir beklentiniz yok ve fakat yine de bu yöntemi icra ediyorsanız doğacak sonuçları istismardan gayri bir amacınız olmadığı da aşikardır.
Seçimin hassas ikliminde uygulanan bu yöntem, kitleyi duygusal olarak yönlendirmektir. Emin olunuz bunlar kimseye bir fayda sağlamayacaktır.
Evet sosyal medyayı, siyasal kampanya yönetiminin bir aracı olarak kullanabilirsiniz ama sosyal şiddeti, kampanyanızın bir parçası haline getirmemelisiniz.
Şiddeti propagandasının bir argümanı haline getiren her siyasi hareket kaybetmeye mahkumdur!
Esen kalın...