Stockholm Sendromu!

Kendisini rehin alana aşık olanlarda görülen duygu durumu, boşuna ‘Stockholm Sendromu’ olarak nitelendirilmiyor.
İşte İsveç’in bugün içinde bulunduğu hal tam da budur! İsveç, terörün koynunda çırılçıplak her gün tecavüze uğramaktadır!
Başkenti Stockholm’ü terör örgütlerinin aklına her eseni hoyratça yapabildiği bir hale getiren İsveç, romantizm etkisinde demokrasi sancıları çekiyor.
Özgürlük diye diye çekilen sancılardan doğa doğa karanlık, vandallık, barbarlık doğuyor!
Açık ve seçik bir şekilde terör örgütleri, Batı’da yuvalanmış; terörü büyütmeye yönelik her türlü illegal yoldan finans ediniyor ve terörizm propagandası yapıyor.
Ancak Batı’nın iki yüzlü karakterinin bu konuda da sere serpe ortalığa saçıldığı görülüyor.
Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açması sonrası öd korkusundan NATO’ya girmek için Türkiye’ye sığınan İsveç, teröristler ve terör sevicilerle yaşadığı yasak aşktan vazgeçmemek için canından olma yolunda ilerliyor.
Yetmiyor, aşk İsveç’i öylesine kör etmiş ki aşırılıklara da kapı aralıyor.
11 Ocak’ta bölücü terör örgütü pkk’nın ülkesindeki taraftarlarının Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a saldırması ve aşağılık yöntemlerle hakaretler yapmasının sonuçlarından korunmak için hukuk kılıfı giydiren İsveç, şimdi de Yüce Kitabımız ve rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e yönelik ahmakça saldırıları koruma şemsiyesine alıyor.
Geçen cumartesi, Rasmus Paludan adlı haçlı artığı Türk Büyükelçiliği önünde polis korumaları arasında kitabımızı yakmasını İsveç, ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında yasal olarak nitelendiriliyor.
Ne demokrasi ama! Özgürlüklerin sınırı yok!
İnsanı Demokrasi’den tiksindiren bu yaklaşımın temelinde Türk ve İslam düşmanlığından başka ne olabilir?
Yüce Kitabımızı yakmak özgürlük ama ‘Ermeni soykırımı yoktur’ demek suç! Öyle mi?
Teröristlerin ve terör sevicilerin; Türk Bayrağı, Cumhurbaşkanlığı Forsu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafları üzerinde yürümeleri ve tepinmeleri özgürlük ama Türkiye’den İsveç’e yönelik eleştiriler tehdit ve nefret suçu öyle mi?
Siz, çalıntı medeniyetinizle ancak kendinizi kandırırsınız! Doğu medeniyetinin zenginliklerini çalan ve sömüren siz, kötülüğün kaynağısınız!
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Kabine toplantısı sonrası ne de güzel söyledi:
“Madem terör örgütleri mensuplarını ve İslam düşmanlarını bu kadar seviyorsunuz, savunuyorsunuz, koruyorsunuz, öyleyse kendilerine ülkelerinin savunmalarını da onlara havale etmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz...”
Evet madem İsveç, tecavüzcüsüne aşık! Madem teröristleri bu kadar çok seviyor! Bu yasak aşkın çocuklarıyla korusun ülkesini!
İsveç’in amacının NATO’ya girmekten çok Türkiye’nin NATO’daki varlığını sabote etmek olduğu ayan beyan ortadadır!
O da hiç önemli değil!
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Lideri Devlet Bahçeli, dünkü grup toplantısında şöyle dedi:
“İsveç'in NATO üyeliği, suya yazılmış yazı kadar güncel bir konu olmaya müstahaktır. Türkiye'nin NATO üyeliğini tartışmaya açmak isteyenler varsa; buyursun açsınlar. NATO'yla doğmadık, NATO'suz da çok şükür ölmeyiz…”
Türkiye’nin her alanda tam bağımsızlığını koruması gerekiyor. Bu bağımsızlığın da kayıtsız şartsız ana kaynağı, özgür bir siyasettir.
İçte veya dışta bir takım çıkar odaklarına değil doğrudan cumhura ve cumhurun talebine dayanan siyaseti savunmalıyız.
İşte bu açıdan 14 Mayıs, dışardan Türkiye’yi yönetmeye ve sömürmeye çalışanlara ‘YETER ARTIK SÖZ TÜRKİYE’NİN!’ deme vaktidir.
20 yılda içerdeki tüm vesayet odaklarını alt eden Türkiye, şimdi uluslararası vesayet odaklarını devirme ve küresel bir güç olma yolundadır ve 14 Mayıs global kan emicilere ‘Yeter!’ deme vaktidir.
Esen kalın…