Taze bir başlangıç yapalım!

Bu yazı kaleme alındığında oy kullanma işlemi devam ediyordu.

Televizyon kanalları sandık başlarından haberler aktarmak için birbiriyle yarışıyordu.

Sosyal medyada tüm taraflar, seçmene sandığa gitme çağrısı yapıyordu.

Oyunu kullanan siyasi aktörlerin ve Cumhurbaşkanı adaylarının açıklamaları haber sitelerine düşüyordu.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söylüyordu: “Türk demokrasi hayatımızın ilk defa iki turlu bir seçime şahit oluyoruz. Birinci tur malum, 14 Mayıs'ta gerçekleşmişti. Şimdi ikinci turu da 28 Mayıs'ta gerçekleştirmiş oluyoruz. Tabi burada partiler yok, bir metre boyunda bir oy pusulası yok. Sadece iki aday söz konusu. Bu iki adaya halkımız oylarını vereceği için de inanıyorum ki çok seri bir şekilde inşallah bugünkü oylama da bitecektir. Türk demokrasi hayatının Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk defa böyle bir oylama şahit olduğumuz bir vaka ve bu dünya tarihinde böyle yüzde 90'a varan bir katılımla gerçekleşen ülke yok. Ama Türkiye, yüzde 90'a varan bir katılımla demokratik bir mücadelesini en güzel şekilde verdi ve bugün de bunu inanıyorum ki aynı şekilde gerçekleştirecektir. Ülkemiz, milletimiz için hayırlara vesile olmasını Allah'tan diliyorum. Katılımın son ana kadar rehavete ulaşmadan, varmadan gerçekleşmesini de özellikle vatandaşlarımdan rica ediyorum.”

Birkaç dakika sonra Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kılıçdaroğlu da oyunu kullandıktan sonra şu açıklamayı yapıyordu:

“Baskıdan kurtulmak için, otoriter bir yönetimden kurtulmak için, ülkemize gerçek bir demokrasi gelmesi için tüm vatandaşlarımızı sandığa davet ediyorum. Oylarını kullansınlar daha sonra da sandığa sahip çıksınlar. Çünkü bu seçim çok zor koşullarda gerçekleşen bir seçimdir. Her türlü karalama ve iftira yapıldı. Ama ben halkın sağduyusuna güveniyorum. Mutlaka bu ülkeye demokrasi ve huzur gelecek. İnsanlar huzur içinde bu ülkenin caddelerinde gezebilecek ve siyasetçileri özgürce eleştirebilecekler. Oy kullanan ve buna sahip çıkan tüm vatandaşlara teşekkür ediyorum.”

Bu iki açıklama arasındaki üslup farkı dikkatli okuyucunun takdirine bırakılmıştır.

 

***

 

Kıymetli okur, seçim sürecini kapsayan 50 günlük zaman diliminde biz, baskıyı ve otoriter tavrı kimlerin uyguladığını görmedik mi?

Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz eden Akşener’in ne tür baskılar ve dayatmalarla boyun eğdirilerek masaya oturtulduğuna şahit olmadık mı?

Olduk!

‘Çekil kazanıyoruz’ dedikleri Muharrem İnce’nin çekilmesi için her türlü iftira ve kumpasın işletildiğini görmedik mi?

Gördük!

Ne oldu? Birinci tur için ‘Çekil kazanıyoruz’ dedikleri İnce’ye ikinci tur için ‘bizi destekle’ çağrısı yapma acziyetine düştüler!

Baskı, otoriterlik, iftira ve karalama bitti mi?

Bitmedi!

14 Mayıs akşamı deprem bölgesinde tercihi Erdoğan ve Cumhur İttifakı’ndan yana yapan vatandaşımıza demediğini bırakmadılar. Her çeşit hakaret, küfür ve saldırganlığı içeren davranışlarını ne üzücüdür ki ‘demokrasi’ vaadi altında yaptılar! Unuttuk mu?

Hayır!

‘Deli, çıldırmış, ırkçı, faşist’ dedikleri Özdağ’ın şartlarına kendilerini inkar edercesine imza attılar mı?

Evet! CHP’nin başındaki birinin ‘Anayasanın ilk 4 maddesi ile ya da Anayasa’daki Türklük ifadesiyle bir sorunu olamaz’ diyemediler! Özdağ, bu maddelere imza attırarak aslında gören, düşünen seçmen açısından bunların kimliklerini deşifre etti.

Seçimin ikinci tura kalmasını sağlayan ve kendilerine ikinci bir şansı sağlayan Oğan’ı linç etmediler mi?

Ettiler!

Şimdi hangi baskıdan, hangi otoriterlikten, hangi iftiradan veya karalamadan bahsediliyor?

Bölücü terör örgütü pkk’nın dağdaki ve ovadaki uzantılarının desteği ortada iken ne iftirası!

FETÖ’cüler tüm platformlardan destek verirken ne karalaması!

‘Kazandık’ diyerek halkı kandırdınız!

‘Oylar çalınıyor’ diyerek halkı kışkırttınız!

Bunların hepsini yaptıktan sonra hâlâ son ana kadar tutarsız ifadeleri kullanmaktan geri durmuyorsunuz!

‘Bana karartma uygulanıyor’ deyip 85 milyona sms atıyorsunuz!

‘Bana karartma uygulanıyor’ deyip 30 dakika sonra bir televizyon kanalında canlı yayına çıkıyorsunuz!

Üstelik o yayında ‘samimi ve ahlaklı Müslümanlar, günaha girmez ve Erdoğan’a oy vermez’ yorumunda bulunuyorsunuz...

Bunca lafı ettikten sonra yine karalama, yine iftira, yine baskı diyen siz oluyorsunuz!

Neyse ki seçim süreci tamamlandı...

 

***

 

Tüm varlığıyla ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir’ sözüne inanlar olarak sandıkta tecelli bulan millet iradesini büyük bir saygıyla karşılamalıyız.

Seçim sonucu ne olursa olsun. Ülkemizin bölünmez bütünlüğü, milletimizin birliği ve beraberliği adına 28 Mayıs sonuçları, toplumsal kardeşlik bağının güçlendirilmesine araç kılınmalıdır.

Taze bir başlangıç için her türlü zihni bataklık da hoş görülü bir yaklaşımla kurutulmalı.

Türkiye Yüzyılı’nın kapıları, Fatih Sultan Mehmet’in tıpkı 570 yıl önce bugün İstanbul’un kapılarını açtığında gösterdiği hoş görülü yaklaşımla açılmalıdır.

Geride kalan günlerde yapılanlara bir sünger çekilmeli. Birlikte yaşama kültürünü pekiştirecek adımlar atılmalı.

29 Ekim’de 100’üncü yaşı kutlanacak cumhuriyetimizin varlığının ilelebet muhafazası için hükumet sistemimizde ihtiyaç duyulan revizyonlar hayata geçirilmeli.

Ekonomide reformist adımlar atılmalı... Eğitim ve öğretimde birlik tesis edilmeli... Kültür ve sanat ile toplumun bağı güçlendirilmeli...

Yeni yüzyılın ilk adımı hoş görü esaslı olmalı...

Saygıyla...