Türkiye, Türkiye’den büyüktür!

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle dedi:

Türkiye, Türkiye'den daha büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometrekare ile sınırlandıramayız. İnsan nasıl kaderinden kaçarak kurtulamazsa, Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz. Millet olarak tarihin bize yüklediği misyonu görerek, buna göre davranmak zorundayız.

Peki, bu ifadelerden ne anlıyoruz?

Birincisi bu sözler, coğrafi sınırlar ve gündelik siyasi hedeflerle izah edilemeyecek ölçüde derin anlamlar taşımaktadır. Sıcağı sıcağına Suriye’deki gelişmeler veya Türkiye’nin dış politikadaki hamleleriyle de yapılacak değerlendirme, derinlerdeki stratejik ve ideolojik bağlamın ıskalanmasına neden olabilir.

Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür” cümlesi;ülkemizin,milletimizin kaderini tayin etme sorumluluğunun yanında kimlik, kültür, tarih ve inanç bağlarımız olan toplumlara dair de bir misyonu olduğunu ortaya koyar.

Hiç şüphesiz bu misyonun temel motivasyonu Osmanlı mirasıdır ancak beraberinde Büyük Türk Milleti’nin tarih boyunca sergilediği varoluş mücadelesi ve temsil ettiği medeniyet değerleri de sürükleyici güce sahiptir.

Sayın Erdoğan’ın alametifarikası da bu gücü, liderliğiyle realize etmesidir. Ki böylelikle Türk Ufku yeniden yorumlanıyor ve global ölçekte ülkemizin ağırlığı hudutlarımızdan taşıyor.

Türk ufku hayal mi? Erişilebilir bir hedef mi?

Yeniden Büyük ve Güçlü Türkiye hedefi, salt politik bir slogan olmaktan ötededir. Özellikle ekonomik kalkınma, savunmada ilerleme, diplomatik üstünlük ve kültürel etki gücü, söz konusu hedefin en temel unsurlarından sayılabilir.

İşte savunma sanayinde kat edilen mesafe ve millileşme atılımları, enerjide bağımsızlık için verilen çabalar ve bilhassa küresel sayılan krizlerde ortaya konulan medeniyet değerleri temsili bu hedefin hem rasyonel hem de realist bağlamını yerli yerine oturtmaktadır.

Esasında tüm bu ifadeler, sayısız örnekle pekiştirilebilir ama bu cümleleri anlamak isteyenler için kaleme alıyorum.

Liderlik bu işin neresindedir?

İnsanlığın ekonomik ve siyasi tarihine baktığınızda akışın yönünü değiştiren gücün liderlikten geldiğini görebilirsiniz. Sayın Erdoğan’ın liderlik anlamındaki rakipsizliği ve alternatifsizliğinin kaynağı da bir yön veya vizyon tayin ederek sürükleyici karakter göstermesi ve uygulamadaki becerisidir. 

Gelecekte yakın siyasi tarihte Erdoğanlı yıllar, değişim ve dönüşüm dönemleri olarak anılabileceği gibi uyanış ve yükseliş evresi olarak da nitelendirilecektir. Şayet lider kültü karşılığını bulmamış olsa hem içeride hem de dışarıda zayıf, kırılgan ve en önemlisi de edilgen bir ülke vasatından öteye geçmek zordu.

Bu noktada muhalefet ne halde?

Tüm ontolojisini ‘Erdoğan karşıtlığı’ üzerine inşa etmiş muhalefet temsili, on yıllardır onu devirmek üzerine çabalayıp dururken Sayın Erdoğan, bir yandan siyasetini güçlendiriyor öte yandan topluma hedefler koyarak birleştirme ve bütünleştirme adına tüm yeteneğini sergiliyor.

Muhalefetin gündelik konulara saplantılı hali, sözüm ona Sayın Erdoğan’a rakip olma iddiası taşıyanların vizyon sorunuyla gün gibi ortadadır. Sayın Erdoğan, toplumla hem duygu hem mantık hem de kişilik anlamında oydaşma sağlayabilmiş nadir profillerden biri olarak sözde rakiplerinin çok üstündedir. Özellikle de hedeflerinin toplumca kabul ve takdir edilmesi de onun alternatifsizliğini pekiştirmektedir.

Hedefin zorlukları ve fırsatları nelerdir?

Hemen herkes, ekonomik darboğazı, jeopolitik riskleri ve küresel arenadaki belirsizliği hedefin önündeki engeller veya zorluklar şeklinde görebilir. Ancak unutmayınız! Şüphe yok ki her güçlükle beraber bir de kolaylık var.

Türkiye adına hedefe doğru ilerlerken bu dönemin zorluğunu kolaylaştıran ve esasında fırsat olan Sayın Erdoğan’ın liderliğidir. Ve yine Sayın Erdoğan’ın fırsatları görme ve değerlendirme becerisidir. Anahtar ise daha az bağımlılık daha fazla bağ…

Yani dışa bağımlılığı azaltırken tıpkı enerjide olduğu gibi dışarıyla daha fazla bağ veya ortaklık kurmak tıpkı Türk Devletleriyle olduğu gibi…

Peki, bize düşen nedir?

Ülkemizi yalnızca sınırları içinde askeri, ekonomik veya politik bir güç olarak düşünmenin ötesini görebilmeliyiz. Köklü tarihimizin bize bıraktığı mirası sahipsiz bırakmamalı her anlamda liderlik iddiasını muhafaza etmeli, geliştirmeli ve dışa vurmalıyız.

Nasıl ki Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk için ‘keşke bir 10 yıl daha yaşasaydı?’ diyorsak Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yaşarken kıymetini bilmeli, ‘Büyük Bir Lider’ olarak üstlendiği yükü fark etmeli ve her birimiz bu ülkenin bir parçası olarak üstümüze düşeni yaparak yükünü hafif kılmalıyız.

Bugün üstümüze düşen tarihin ortaya koyduğu büyük olduğumuz gerçeğini içselleştirmek, birlik ve beraberliğin önündeki engelleri kaldırmak ve ülkemiz için daha fazla üretmek daha fazla çalışmaktır.

Bilmek isteyen, bulmak isteyen, yapmak isteyen, inanmak isteyenin önünde engel yok!

Ülkesi ve milleti için çalışanlara saygıyla…