Yiğit düştüğü yerden kalkar
Evet, 6 Şubat’ta düştük!
O gün topyekûn enkaz altında kaldık. Vatandaşın imdadına anında yetişemedik. Bunları biliyoruz, görüyoruz ve söylüyoruz. Ancak bu bizim için bir yüzleşmedir.
Hesaplaşma, defter dürme, alaşağı etme, saldırıya dönüştürme veya yok sayma değildir.
Çünkü biz, milletimiz için refahın, can ve mal güvenliğinin en yüksek seviyede olduğu bir ülkenin hayalini kuruyoruz.
Bu ideal için yaşıyor, bu ideal için çalışıyoruz.
Fakat coğrafyamızın gerçekliğine, kültürel birikimimize, kimlik kodlarımıza ve toplumsal geleneklere yabancılaşarak bunu başaramayız.
Asırlardır bu topraklarda ‘öle öle’ var olan milletimizin öz benliğinden yükselen sese kulak vermeliyiz.
Görüyoruz ki dün olduğu gibi bugün de milletimiz, iyi gününde de kötü gününde de ‘devletini’ yanında görmek istiyor.
Enkazdan çıkan da göçük altında canları bulunan da önce ‘Allah’ sonra ‘Devlet’ diyor.
Türk siyaseti, milletimizin bu karakterini anlamak zorundadır.
Bunun için kaçınılmaz olarak küresel akımın etkisiyle yıllardır uygulanan ‘devleti küçült, özel sektörü büyüt’ dayatmasına karşı direnilmelidir.
Peki, ülke siyasetine baktığınızda bu yıkıcı küresel akıma karşı kim direnebilir?
Batı’dan ‘aferin’ bekleyen yaklaşımla milletin karakterine göre bir devlet inşası mümkün müdür?
Asla!
Onlar öyle bir haldeler ki dün de bugün de piyasacılığı savunmakta ama deprem sonrası ‘devlet nerede’ demektedirler.
Hem her alanda özelleştirmeyi savunup hem de güçlü devlet beklentisinde olanlara ne demeli?
Kaldı ki devletin iradesi ortadadır!
Tüm gücüyle teyakkuz halinde vatandaşın yardımına koşmuş, koşmaktadır.
Bir yandan devleti yönetmeye talip olup bir yanda da milletin acısını istismar ederek devlete saldırmak siyasi ekosistemin yeni zararlı türü değil de nedir?
Başlı başına akıl tutulması!
Her yönüyle siyasi karakter aşınması!
Ben onlara ‘güdümlü gücenikler’ diyorum. Becerme, başarma ve yapma kabiliyeti olmayıp yalnızca konuşmayı bilenlerin yaşadığı, kendilerinde olmayanı başkalarında aramanın acziyetidir.
Ağızlarından düşmeyen ‘liyakat’ ve ‘istifa’ kelimelerine dair aynayı bir de onlara tutun bakalım. Ne göreceksiniz?
Hatalarıyla en son ne zaman yüzleşmişler?
Yenilgilerinde istifa edeni gördünüz mü?
‘Olmadı, yapamadım’ dedikleri bir an var mı?
Sanki her zaman her şeyi çok doğru yapıyor ve biliyormuş gibi üstenci bir yaklaşımla pazarladıkları siyasetin iflas ettiğini herkes görüyor.
Ama onlar, yine de onları güdümleyenlerin izni olmadığı için o koltuklardan kalkamıyor.
Onlar, ne kadar incinirse ne kadar gücenirse gücensin her şeye rağmen millet, onları şaşırtmayı sürdürüyor, büyük karakteri ve iradesiyle devletinden yana tavrını koruyor.
6 Şubat’tan bugüne milletin gösterdiği birlik, beraberlik ve dayanışma ruhuna hayran kalmamak mümkün mü?
Onlar, bu millete ‘öteki’ gözüyle bakanlardır ki haliyle milletin ruhunu da anlayamazlar.
Her şey değişebilir veya değiştirilebilir ama bu milletin karakteri değişmez, değiştirilemez.
Hükmetme gücünü eline alsan da fark etmez!
Aslolan millettir!
Ve bu büyük ve yiğit millet, tarihin her devrinde olduğu gibi yine düştüğü yerden kalkmayı bilecektir. Cumhuriyetin 100’üncü yılında devlet millet el ele deprem felaketinin yaşandığı 10 ilden ayağa kalkacaktır.
‘İnsanın neresi ağrıyorsa canı oradadır’ derler ya hani işte biz de canımızın yandığı bu illerden doğrulacağız.
Esen kalın…