Zil takıp oynamadılar mı?
Nerede o günler?
Özlemini çekiyoruz.
Hasret kaldık o birlik ve beraberliğe.
Kardeşliğin omuz omuza olduğu günler mazide mi kaldı ?
Nerede o günler?
Hep lafta hep söylemlerde hep yazılarda, nutuklarda.
Oysa o güzel günlerin hasretini çekiyoruz.
“Birlik, beraberlik” diyorlar kutuplaşma için ellerinden geleni yapıyorlar.
“Ayrıştırma var” diyorlar bunu başarabilmek için var güçleriyle uğraşıyorlar.
Dünya da savaş rüzgârları esiyor adamların umurunda değil.
“İlle de biz, gene biz, sonrada biz” mantığındalar.
Olmuyorsa zorlamayacaksın.
Anlamıyorsa inatlaşmayacaksın.
Görmüyorsa gözüne sokmayacaksın.
Duymuyorsa sen kulaklarını ona tıkayacaksın.
Hani, nerede kardeşlik?
Hani, nerede birlik beraberlik?
Biri “beyaz” deyince öbürü “hayır ille de bu siyah” diyorsa neyi, kime nasıl anlatacaksın?
Anlamıyorlar.
Anlamak, görmek, kabullenmek istemiyorlarsa kendini paralamanın mantığı yok.
Biz “kardeşlik” diyoruz o hâlâ “hani, nerede” diyor.
Biz “birlik, berberlik” diyoruz o sağına soluna bakıp arama yapıyor.
Biz “birlikten kuvvet doğar” diyoruz o “kiminle, nasıl” diyorsa neyi anlatacaksın?
“Kutuplaşma” diyor “ayrıştırma” diyor başka bir şey demiyor.
Yok öyle bir şey.
Partizan olmanın anlamı yok.
Millet komşuluğa hasret…
Millet dostluğa hasret…
Millet kardeşliğe hasret…
Millet birliğe hasret…
Millet beraberliğe hasret…
Millet vatandaşlığa hasret, yurttaşlığa hasret.
Bayramdan bayrama zoraki tebessümlerle birliği sağlayamayız.
Düşman kapıda bizi gözlüyor.
Darbe gecesi bile kimileri “oh oh, hadi devirin şunları” deyip zil takıp oynamadılar mı sanıyorsun?
Biz hangi birlikten, beraberlikten, kardeşlikten bahsediyoruz ki…