Kılıçdaroğlu paralel evrende mi yaşıyor?
Dün grup toplantısında artık milletvekili de olmayan Kılıçdaroğlu konuştu.
Hiçbir şey olmamış, hiç seçim kaybetmemiş, büyük bir yenilgiye uğramamış, parti içinde değişim sloganları atılıp, istifa çağrıları yapılmıyormuş, kazan kaldıranlar ve kazan kaynatanlar yokmuş, güllük gülistanlıkmış gibi konuştu.
Çok sakindi.
Hapiste düşünce suçuyla yatan gazetecilerden bahsetti.
Düşündüğümüz ve aklımızı kullandığımız hiç kimse yargılanmamalı dedi.
Bayramdan, Madımak’tan, yakılarak öldürülen insanlardan bahsetti, adaletin olmadığı bir dünyada insan, doğa, özgür düşünceden söz edemezsiniz falan dedi.
Sonra hapiste bulunan Can Atalay, Merdan Yanardağ, gezi davası tutuklularının isimlerini tek tek saydı, hatta suç işlemediler ki dedi. Yargıtay kararının saraydan beklenen, bir kişinin iradesinin ipoteğine bağlı olduğunu söyledi, tek adam dedi yine ve hala utanmadan.
Tabi yine Osman Kavala’yı söyledi. Neden içeride diye sordu bir kez daha? Kaç kez söylemek gerek bilmiyorum anlaması için?
İnsanda biraz vicdan, ahlak adalet duygusu kırıntısı olur dedi mesela? Bir siyasal partinin temel görevi kendi ülkesindeki hak, hukuk ve adaleti savunmaktır dedi, bunu savunuyoruz, bunu gerçekleştirmek için çaba harcıyoruz dedi.
Bizim dokularımıza işleyen şu temel ilke vardır. Adalette çifte standart olmaz Haksızlık karşısında susmayacağız da dedi. Vallahi dedi.
Merdan Yanardağ’ın açıkça terörü, PKK’yı övmesini de anlamış görünmüyor; aynı gezi davasında defalarca suçları ortaya konanlar gibi.
Hainlik yapanları aramızda barındırmamak bizim temel görevimizdir dedi.
Üstüne kabineye, ekonomiye dair (hiç anlamadığı konular hakkında da) konuştu. Merkez Bankası Başkanı ve Ekonomi Bakanını uluslararası güçlerin atadığını söyledi.
Konuştu evet, genel geçer pek çok şey söyledi her zamanki gibi.
Ama ülke için beklentide bulunduğu hiçbir konu adına kendi uyguladığı tek adamlıktan bahsetmedi.
Mesela bizim görevimiz hak, hukuk, adaleti savunmaktır derken, kendi partisi içinde uygulamadığı hak, hukuk, adaleti sorgulamadı?
Yaptığı yanlışlar karşısında bile kendisi için cümle kuranları nasıl görevden aldığı, ihraç ettiği, trol ilan ettiğiyle ilgili de tek cümle etmedi.
Ülkenin tek adamla yönetildiğinden dem vururken kendi tek adamlığından bahsetmedi.
Dış güçlerin atadığından bahsettiği Türk bakan ve başkanlardan bahsederken, kendi Amerikalı danışmanlarını tabi ki es geçti.
Kendisinin asla yapmadığı, uygulamadığı, ismini bildiği ama nasıl yapılacağı konusunda fikri bile olmayan bir sürü cümle daha söyledi. Öyle ki söyledikleri karşısında kendi partilileri bile çok sessizdiler yani alkışlar bile zorakiydi.
Kabineyi eleştirdi mesela ama seçim sonrası kendi ekibini nasıl kaybetmekten sorumlu tutup değiştirdiği bir tek kendisini sorumlu tutmadığını unuttu yine.
Aslında insan bazen ondaki akla sahip olmak istiyor.
Rahat, sakin, yangında saçını tarayanlar gibi.
İşin özü Mevlana’nın dediği gibi;
Bir lafa bakarım laf mı diye,
bir de söyleyene bakarım adam mı diye...
ETİKET :