Altın Vuruş
Sabahın erken saatinde meydana gelen depremden sonra hiç kimse ikinci bir vuruşun olacağını tahmin etmiyordu.
Çünkü şimdiye dek böyle bir vaka görülmemişti.
Büyük sarsıntıdan sonra sabah memurlar işlerine gitmiş, iş yeri sahipleri dükkânlarını açmış, marketler çalışıyordu.
Günlük çalışma hayatı başlamış herkes seher vakti olan depremi birbirine anlatıyordu.
“Annem şehirde yalnız yaşadığı için depremden çok korkmuş, merkeze yakın olan abimin bulunduğu köye gitmek için hareket etmiş. Otogara yakın bir yerde buluşacak ve annemi onun arabasına bırakacaktık.
Trafik çok yoğundu.
Bir de kırmızı ışıkta beklemek olunca araçlar yavaş yavaş gidiyordu.
Öğlen vaktini biraz geçmişti.
Bindiğimiz araba üç şeritli yolda ağır ağır gidiyor, dura kalka yol alıyordu.
Buluşma yerinde bekleyen abimin beklemekten usanacağını bildiğim için onun agresif davranacağından tedirgindim.
Aracın kapısını açıp dışarı çıkarak trafiğin durumuna bakmak istedim
Arabanın içi sıcacık dışarıda hava çok soğuktu.
Hava açık, güneş pırıl pırıldı.
Saat tam 13:14’tü.
Kapıyı açıp ayağımı yere koyduğum anda bir sarsıntı başladı.
Yer adeta deniz dalgaları gibi yükselip iniyordu.
Yol geniş ve araçların üç şeritte gitmesine rağmen herkes arabasında trafik ışığının yanmasını bekliyordu o anda.
Yerden korkunç bir ses ile ve yüksek apartmanların camlarından ve titreşmelerinden dolayı anormal bir şangırtı ve odun kütüklerinin kırılırken çıkardığı sese benzeyen farklı bir gümbürtü ile yer sarsılıyor…
İnsanlar arabalarından dışarı çıkmak isterken bir yandan da ‘Allah Allah, aman Allah’ım’ sesleri, bağrışmalar, feryatlar, ağlama sesleri depremin gürültüsüne karışıyor…
İnsanların çaresiz,oldukları yerde yer sarsılıyor, kimse yürüyemiyor, arabalarından çıkan insanlar araçların sallantısından arabaya tutunarak ayakta kalmaya çalışırken birbirlerine adeta ‘Ne olur, bitsin bu sarsıntı’ dercesine bakıyor, bir yandan da gökyüzüne bakıp Allah’tan yardım dileniyorlardı.
İnsanların, kadınların, çocukların beti benzi gitmiş…
Korkudan bembeyaz kesilmiş ‘Allah’ım, biz ettik sen etme’ diye yalvarır bakışlarıyla Allah’ın gücüne boyun eğiyorlardı.
Bir buçuk dakika kadar süren bu büyük sarsıntı ile apartmanların camları patlamış, binalar yıkılmış, dükkânlar çökmüş, trafik keşmekeş olmuştu.
Ne yapacağımızı bilemez halde adeta yere diz çökmüş, çaresizliğimizden ağlamaklı olmuştuk.
Hiç olmamış, hiç görülmemiş, hiç yaşanmamış bir büyük depremi biz bir günde, on saat ara ile yaşamıştık.
Deprem altın vuruşunu yapmış, sabah sarsmış, titretmiş, yerinden oynatmış, binaları oturamaz, içine girilemez hale getirmiş, öğlen vakti de yerle bir ederek kullanılamaz hale dönüştürmüştü.
Yüz yılın değil asırların felaketini yaşamıştık.”
DEVAM EDECEK...
ETİKET :