Gelinin feryatları
Acı.
Keder.
Hüzün.
Psikolojik baskı.
Dinen feryatlar, yaş akıtamayan gözler ve yüreği yanan insanlar.
Bir, beş, on değil...
Bin, on bin, yirmi bin değil; milyonların içi acıyor!
Yüreği yanıyor.
Canları gidenler başka acıda, malları gidenler başka acıda.
Mal canın yongasıdır.
Daha beş yıl kadar önce almışlar evlerini.
On katlı, bilmem kaç daireli kocaman bir apartman.
En gözde yerde.
En beğenilen semtte ve milyonlar değerinde.
Birinci deprem vurmuş, ikinci deprem yıkmış.
Tıpkı boksörün rakibine indirdiği ilk yumruktan sonra, sersemleyen boksöre ikinci yumruğu vurup yere sermesi gibi.
Canlar gitti, mallar yitti.
Anneler dayanamıyor yuvalarının yıkılmasına, eşyalarının kullanılamaz hale gelmesine.
İnanamıyor.
“Yuvayı dişi kuş yaparmış” derler ya hani, işte onu şimdi daha iyi anladım.
Acılarından gidip evin karşısından duruyor, bakıyor, apartmana giremiyorlar.
Korkudan.
Ya içeri girdikleri anda yeni bir sarsıntı olur da apartman ile birlikte hepsi…
Dilim varmıyor söylemeye.
..Ve genç gelin feryat ediyor:
“Aaah, keşke ben o duvarın altında kalaydım da yuvam yıkılmayaydı!”
..Ve boşalıyor o anda ruhu.
Her şey birbirine karışıyor yüreğimde.
Mal acısı bir yandan, can acısı diğer yanda.
Gelinin feryadına, yan tarafta çöken binanın enkazı altından üç kişin cenazelerinin çıkartılmasını bekleyen ailenin canhıraş feryatları karışıyor.
Ağlamaları ortalığı kasıp kavuruyor.
Dişlerimi, avuçlarımı sıkmaktan yorulan ruhum patlıyor.
Bedenim sarsılıyor.
Oradan uzaklaşmaya çalışıyorum.
Günlerdir tanık olduğum tarifi imkansız acılara dayanmak ne mümkün!
Sakladığım gözyaşlarına boğuluyorum.
ETİKET :