Bu, buzdağının görünen yüzü!
Kıymetli okur, bilirsiniz!
Dünyada ilk gıda standardını belirlemiş bir milletiz!
Sultan II. BeyazidHan’ın emriyle çıkarılan ‘Kanunname-i İhtisab-ı Bursa’ bu ifadenin ispatıdır.
Araştırıp bulup okuyunuz lütfen!
***
16’ncı yüzyılda dünyanın ilk gıda standardını belirleme ufkunu gösteren bizler, 21’inci yüzyılda nereye geldik?
Bulunduğumuz noktanın içler acısı halini ‘Tarım ve Orman Bakanlığı’nca yayınlanan Taklit ve Tağşiş listesinde görebilirsiniz.
Yalnız bu noktada sizi uyarmak isterim ki listede karşılaşacağınız manzara, buzdağının görünen yüzü bile değildir!
Bakınız ki listeye göre Bursa’da yalnızca 11 firmanın 14 üründe ‘taklit ve tağşiş’ yaptığı görülmektedir.
Fakat biz biliyor, görüyor ve yaşıyoruz ki bu rakam, genel manzarayı resmetmemekte hatta durumun vahametini gizlemektedir!
İl ve ilçe tarım müdürlüklerinin yaptığı denetimlerde listeye giren örneklerden daha vahim tabloların varlığını bilmekte ve duymaktayız.
Özellikle tavuk eti, bal ve kekikte halk sağlığını tehdit eder düzeyde ve hatta gıda terörü sayılabilecek ölçüde kötü örnekler bulunduğu biliniyor.
***
Evet!
Bakanlık bu listeyi yayınlayarak tüketicinin korunması ve bilinçlenmesi açısından önemli bir misyonu yerine getirmiş olsa da ‘gıda terörüyle mücadele’ noktasında sonuç üreten bir uygulama olduğunu söylemek pek de mümkün değil.
Neden?
Çünkü duyuyoruz ki bakanlığın denetçileri hemen her gün sahada onlarca denetimde bulunuyor, binlerce lira ceza kesiyor fakat bu denetimlerin sonunda işletme faaliyetine devam edebiliyor üstelik cezayı ödeyip ödemediği de meçhul.
Bu durumda bakanlığın il ve ilçe bazında denetim ve ceza istatistiklerini yayınlaması ve ayrıca cezaların caydırıcılığı ve yaptırım gücünün de daha kati hale getirilmesi gerekiyor.
Gıda terörü suçuna karışanların işletmeleri kapatılmalı ve bir daha benzer iş kolunda ruhsat sahibi olmaları engellenmelidir.
Peki, bu durumun müsebbibi kimdir?
Birincisi kabul edelim ki ilk sorumlu, enflasyona neden olan ekonomi politikalarıdır!
Enflasyonun yalnızca fiyatların yükselmesi anlamına gelmediğini beraberinde ürün ve hizmet kalitesinin düştüğünü ve daha da vahimi toplumda etik değerleri erozyona uğrattığını biliyoruz.
Bu nedenle enflasyonist ortamın sorumluları, mal ve hizmetteki bozulmaların da yükümlülüğünü üstlenmelidir.
Elbette yalnızca onlar değil mal ve hizmetinde fahiş fiyat, taklit ve tağşiş uygulayamaya tenezzül edenlerin de bu kapsamda düşünülmesi gerekiyor.
Aynı çerçevede tüketici olarak nitelendirdiğimiz vatandaşın da bilinç düzeyiyle sürece katkı koyma sorumluluğunu göstermesi şarttır!
Yani gıda terörüyle, tıpkı diğer terör tiplerinde olduğu gibi tek bir yöntem ve aktörle mücadele mümkün değildir.
Öte yandan mezkûr bakanlığın personel yapısı ve politikasıyla da yetkili olduğu alandaki terör türleriyle mücadele etmesi beklenemez. Çünkü hem kadrosu yetersiz hem de personel yönetimi politikaları çarpıktır.
Nasıl?
Bakanlığın, herhangi bir ilçedeki denetçisinden yılda yaklaşık 7 bin denetim yapmasını beklediği söyleniyor.
Bir memurun mesaisini düşünün ve bu rakamda bir denetim yaptığında sonucun ne olabileceğine siz karar verin.
Ayrıca personel yönetimi politikasındaki çarpıklığa gelirsek düşünün ki bakanlık il ve ilçe teşkilatlarında normalde sınavla belirlenmesi gereken müdür ve müdür yardımcılığı makamlarına yapılacak atamayı yetkili sendikanın keyfine bırakmış ve yaklaşık 13 yıldır sınav yapılmıyormuş.
Böyle bir manzaradan gerçek anlamda denetim beklenebilir mi?
Karar sizin!..
Sorumlu memura, bilinci tüketiciye saygıyla…
ETİKET :