Mart’a doğru!
Görünen o ki!
Yerel seçimlerde siyasi parti kampanyalarının odağında sığınmacılar olacak.
Sığınmacıları en uç söylemlerle propagandasına malzeme kılan Zafer Partisi’nin 14 Mayıs’ta aldığı oy ve 28 Mayıs’a doğru Sayın Ümit Özdağ’ın Sayın Kemal Kılıçdaroğlu nezdinde elde ettiği ‘geçici itibar’ ile konunun Kılıçdaroğlu’nun da gündemine girmesi bu görüşün bir yönüyle teyidi…
Tabi Özdağ popülaritesine kaynaklık eden bu konuyu, yerel seçimlere doğru da istismara devam ediyor. Diğer partiler de Özdağ kadar uç değilse bile elbette bu konuda halka bir şeyler söyleyecektir…
Ancak Özdağ açısından vahim olan bunu, siyasal iknadan çok sosyal bir paranoyaya ve dahi çatışmaya dönüştürme çabasıdır.
Üstelik bunu Türk milliyetçiliği adı altında yapıyor olması çelişkilidir. Çünkü Türk, ezelden ebede mazlumun yanındadır… Çünkü Türk korkusuzdur…
Elbette Ümit Özdağ’ın aldığı eğitim, siyasi kariyeri, akademik kimliği saygıyı hak etmektedir. Ancak üzülerek belirtmem gerekir ki mezkûr konu hakkındaki üslubu ve yöntemleri irite edici düzeydedir.
Özdağ’ın faydacılık temelli yöntemleri ve şüpheye hizmet eden şaibe odaklı söylemleri, tartışma konusudur. Ve her gün bir yenisi eklenmektedir.
Sözcü gazetesi, 10 Temmuz tarihli sayısında Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın “Hatay’daki Suriyeli nüfusu Türkleri geçti, serhat şehrimizi kaybedebiliriz” sözlerini manşete taşıdı.
Sosyal medya hesabından bu manşetin görselini paylaşan Özdağ, açıklamada şu iddiayı ortaya attı:
“Sözcü’de bu haberi görmeden 10 dakika önce Via Port AVM’ye girdim. Saat erken olduğu için kimse yoktu. 1 kişi yanıma geldi. Kendisini tanıttı: Seçimlerde Bursa’dan Hatay’a 500 otobüs ile vatandaşlık alan Suriyelileri oy kullanmak için taşıdıklarını söyledi…”
Özdağ’ın iddiasına Bursa’dan AK Parti İl Başkanı Davut Gürkan yanıt verdi:
“Alışveriş merkezinde sözüm ona birinin söylediği iddia edilen bir ifadeyi sorgulamadan, herhangi bir belgeye dayandırmadan yapılan bu asılsız, gerçek dışı iddialara aziz milletimiz gereken cevabı sandıkta vermiştir. Ancak millet için değil, şahsi menfaatleri için siyaset yapanlar veya yaptıklarına bakınca birilerinin vazifelendirdiği anlaşılan bu isimler, bundan da vazgeçmeyecektir. Onlar yalanlarına devam etsinler, biz de gerçekleri yüzlerine vurmayı sürdüreceğiz. Bırakın 500 otobüsü, bir otobüsün gittiği iddiası bile doğru değildir. Bir tane otobüsün bahsedildiği şekilde gönderildiğini ispat edin biz sizinle her platformda yüzleşmeye hazırız, tabii yüzünüz varsa.”
Gürkan’ın sert karşılığına Zafer tarafından bir yanıt gelmedi.
İl Başkanı Davut Gürkan, ayrıca Özdağ’ın yaptığı ikinci bir paylaşımdaki “Sevgili Bursalılar şehrinizin işgal edilmesine, parklarda, bahçelerde, kıyılarda Bursalıların rahatsız ve taciz edilmesine, Bursa’nın kaynaklarının sığınmacılara peşkeş çekilmesine izin verenlerin algı operasyonlarına geçit vermeyin” sözlerine de tepki gösterdi.
Gürkan şöyle dedi: “Dezenformasyon siyaseti üzerinden siyasi rant devşirme hevesinden vazgeçin. Sizin iddia ettiğiniz gibi ne Bursa bir işgal altındadır ne de parklarda, bahçelerde, kıyılarda rahatsız ve taciz edici bir durum söz konusudur. Emniyet güçleri de bu konuda zaten gerekli önlemleri alıp, olası durumlarda her türlü müdahaleyi yapıyor. Sizin, Bursa özelinde Suriyeliler üzerinden elde etmek istediğiniz siyasi rant hırsınız, bu asılsız, hiçbir belgeye dayanmayan iftiralarınız Bursa’mızın huzurunu kaçırmaya yetmeyecek. Şunu da unutmayın. Bu asil millet, böyle ucuz siyasete ve siyasetçiler en güzel cevabı en son 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde vermiştir sandıkta vermiştir.”
***
Yaptığım haberleri, köşe yazılarımı takip edenler Suriyelilere bakışımı bilir. Geçen yıl yaptığım röportaj dizilerinden biri de Suriyeliler hakkındaydı. Suriyeli bir işçi, bir şair, bir sanatçı, bir iş insanı ile görüşmeler yapmış ve yayınlamıştım.
‘Anlama’ ilkesini baz alarak sorulacak tüm soruları yöneltmiş ve aldığım cevaplarda soyut ve somut sosyal bağlar olduğunu ve yenilerinin kurulduğunu görmüştüm.
Her toplum gibi Suriyeliler içerisinde iyi olanlar ile iyi olmayanlar olduğu söylemek zor değil. Ancak konuları toptancı bir yaklaşımla ele almak, en kötüyü referans kabul ederek tüme varmak ne akla ne vicdana yatkınlık arz eder.
Başkan Davut Gürkan’ın vurgusundan hareketle altını çizmek gerekir ki siyaset şaibe ve şüphe üretmemelidir. Maalesef Özdağ’ın siyasetinin, şaibeden, şüpheden, korkudan, nefretten beslenmekte olduğu görünmektedir.
Toplumu çatışmaya çeken, devleti aciz gösteren, kültürümüzün köklü değerlerini zedeleyen bu siyaset türünün makbul sayılması mümkün müdür?
Saygılarımla…
ETİKET :