Geçimsizlik!
Kıymetli okur,
Teori; ‘enflasyon, sosyal huzuru da baltalar’ der. Bunu deneyimle öğrendik…
Bir yanda kazanma hırsıyla insanlıktan çıkanları; diğer yanda insanca yaşamın uzağında kalanları görüyoruz.
Fırsatçıları, stokçuları, yağmacıları, tekelleri… Ve onların değirmenine su taşıyanları, tetikçileri… İyimserliği sömüren tatminsizliğin kötümser yüzlerini… Toplumsal huzuru dinamitleyenleri…
Benim, toplumun bu kesimleriyle geçim derdim var. İçinde bulundukları varsıl imkânlar veya büyüklükle değil. Onca konfora rağmen gelişmeyen zihinle geçimsizlik yaşıyorum.
Bilhassa hayata estetik ve iyilik katmaya dair bir çabası olmayanlarla…
Ben, her insanın ‘zihinsel’ ve ‘fiziksel’ imkânı nispetinde çevresini iyileştirmesi gerektiğine inanırım. Bu inanışı eyleme de dökerim. Sosyal kazanımı, şahsi kazanımdan kıymetli görürüm. Yaşamımı bilenler buna tanıktır.
Hayatı, bir yamanma veya yaranma değil başlı başına bir adanma olarak addeder ve sahip olma arzusundan çok ait olma duygusuna saygı duyarım.
İnsan, kendini toplumuna ait hissetmeli… Peki, nasıl? Yalnızca maddi göstergelerle mi? Bence hayır!
Toplumunu geliştirmek adına verdiği somut ve soyut mücadelesiyle… Sosyal hayatın içine öyle hikâyeler var ki görünür ve görünmez yanlarıyla toplumu bir arada tutan maya niteliğindedir.
Zenginin kendini sorumlu hissetmediği topluma karşı garibandan aidiyet beklenebilir mi?
Kendimizi kandırmanın anlamı yok!
Ne yazık ki bugün ‘sosyal sorumluluk’ bir kurumsal pazarlama icrası gibi algılanıyor ve uygulanıyor. Ve gerçek anlamda topluma karşı sorumluluk, bireysel bir çabanın ötesine geçemiyor…
Sorumluluk hissiyatını genel bir yaklaşım seviyesine eriştirmeden hiçbir sorunu tam anlamıyla çözemeyiz…
Neyse bu üçüncü sınıf felsefeden sıyrılıp gerçeklere gelelim…
Bu yılın ilk 6 aylık enflasyonu, 5 Temmuz’da açıklanacak haziran rakamı ile belli olacak ve emeklilerin alacağı zam oranı ortaya çıkacak…
Türkiye Emekliler Derneği (TÜED) Uludağ Şube Başkanı Kenan Pars, dün bu konu hakkındaki açıklamasını paylaştı.
‘Sosyal yardım değil, sadaka hiç değil hakkımız olanı istiyoruz’ diyen Pars, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamlarının inandırıcılığını yitirdiğini belirterek TÜFE’ye ilave seyyanen zam istediklerini söylüyor.
Asgari ücrete bu yıl toplamda yüzde 107 oranında artış yapıldığını hatırlatan Pars, “Emekli, 2023 Ocak’ta yüzde 30, Temmuz’da da yüzde 20 diye hesap edersek kümülatif olarak yüzde 56 oluyor. Emekliye TÜFE’ye ek olarak yüzde 50 artış yapılması durumu eşitleyecektir” diyor ve ekliyor:
“Haziran ayı açlık sınırı 10 bin 373 lira, yoksulluk sınırı ise 33 bin 789 lira. Asgari ücret son yapılan artışla 11 bin 402 lira oldu. En düşük emekli aylığı ise 7 bin 500 lira. Dul ve yetimlerimiz daha da düşük aylıklarla geçim savaşı veriyor. Öncelikle en düşük emekli aylığının, asgari ücretten az olması kabul edilemez. Bir toplumun refahı emeklisinin yaşam standartlarıyla ölçülür. Emekli açlıkla, sefaletle yaşamaya çalışıyor. Emeklinin mutfağında yangın var. Bu yüzden bizim talebimiz yetmez ama en düşük emekli aylığının asgari ücrete endekslenmesi ve yapılacak artışın seyyanen bütün emeklilere verilmesidir.”
Gerçek anlamda geçim sıkıntısı yaşayan ve rahat yaşamı en çok hak eden kesimi olarak emeklilerin talebinin karşılık bulması gerekiyor.
Öte yandan aile kurumunun muhafazasına şifahi olarak gösterilen hassasiyetin eylemsel pratiklerinden birinin refahın tabana yayılması olduğu kabul edilmeli…
Aile politikaları yalnızca soyut unsurlara göre değil özellikle ekonomi temelli somut etkenleri de baz alarak güncellenmeli… Ve toplumumuzda emeklilerin, aile kurumu üzerindeki rolü yadsınmamalı.
Saygılarımla…
ETİKET :