Siyaset üstü-nlük!
Son günlerin klişeleşen ifadesi: ‘Siyaset üstü!’
Bazı konuların, olayların, durumların ve olguların siyasetin üstünde olması gerektiği düşünülüyor ve dile getiriliyor.
İşin açığı Lider Haber’de hafta içi her gün saat 10.00-12.00 arasında canlı olarak yayınlanan Güne Dair programımızda sevgili ekip arkadaşım Şeyda Gümüş ile biz de ‘Siyaset üstü’ kelimesini kullanıyor ve irdeliyoruz.
Fakat ‘siyaset üstü’ ile kastımız nedir?
Altını çizerek vurgulamak gerekir ki toplumu ilgilendiren her olay, durum ve olgu siyasetin konusudur. Siyasetçe bu konular ele alınmalı, sorunsa çözümü bulunmalı, olaylar kapsayıcı ve kuşatıcı bir yaklaşımla irdelenmelidir.
‘Siyaset üstü’ ifadesiyle türettiğimiz ana savunu; herhangi bir olay, olgu ve konunun siyasi propaganda sürecine malzeme kılınmamasıdır.
Örneğin kadına şiddet konusu konuşulacak. Siyasilerce konu çözümden uzaklaşıp ikilik doğuran bir zemine çekiliyor.
Hemen her konu, olay ve olguyla ilgili siyasi süreçlerde kutuplaşma yaklaşımı sergileniyor. Bu durum sorunu çözümsüz kılıyor ve konuyu sorunsal haline getiriyor.
Ne yazık ki politikacılardaki bu ikili tutum, topluma da sirayet ediyor. Toplum sorunlarını çözme becerisi kazanamıyor. Sorunları bir kurum veya kişiye ihale etme alışkanlığı yerleşiyor.
Ortada toplumsal bir sorun varsa bunun çok aktörlü ve çok faktörlü olarak değerlendirilmesi gerekir. Siyasetin; olay, olgu ve konulara yaklaşımının toplumu aydınlatıcı nitelik taşıması zaruridir.
Ancak fiili uygulama, tüm konular üzerinden toplumda çatışmaya neden olan ve toplumun duygularının manipülasyonu üzerine inşa edilmiş bir propagandadan ibaret.
Tabi ki bugün bu durumun görünür olmasında seçim atmosferinin de etkili olduğunu yadsımamalıyız. Seçimler, siyasilerin uçlara sürüklendiği dönem olarak bilinir. Doğal akışında retorikte gerilim, propaganda sürecinde dejenere görülebilir. Ama bunun politikacıların genel tutumunda bir alışkanlığa dönüşmesi siyaset kurumuna olan güveni zedeliyor.
Öte yandan bir de kelimenin ilk anlamıyla ‘Siyaset üstü’ olanlar veya kendini öyle görenler var.
Ecbenilerde ‘cream de la creme’ diye bir tanımlama var. Türkçedeki deyim karşılığı: kaymak tabaka.
Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de bu kaymak tabaka kendini siyasetin üstünde görür ve bunu dışa vurur. Öyle ki bazen bu kaymak tabaka, siyaseti yönettiğini bile düşünür. Ekonomik birikiminden güç alarak siyaset üzerinde etkili olur, olmaya çalışır.
Siyasetçilerle bu kaymak tabaka arasında konjonktüre bağlı olarak bazen uzlaşı bazen de çatışmalar yaşanır. Ancak onların siyasetin üstüne olma çabası ve dayatması hep tartışma konusudur.
Vesayet odakları, oligarklar, çıkar grupları, faiz lobileri gibi kamuoyunda duymaya alıştığınız ifadelerle hedefe alınan aslında bu kendini ‘siyasetin üstünde’ gören ‘kaymağın kaymağı’ seviyesindekilerdir.
Halkın iradesiyle yönetme erkinin sorumluluğunu üstlenen hiçbir siyasetçi, kendi iradesinin üstünde ‘konumlandırılan’ bir yapıdan talimat almayı hazmedemez, kabul edemez.
Son 20 yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halkın iradesinin üstünde hiçbir güce alan bırakmaması bunun en somut örneğidir.
Siyasetçi talimat alır mı? Almalı mı?
Siyasetçi talimat alır! Ve almalıdır! Ülkemizde siyasetçiye talimatı verecek tek güç halktır.
Halkın sandıkta sergilediği tavır; beklenti ve ihtiyaçlarına yönelik verdiği talimattır. Halkın iradesi dışında bir güçten talimat alan siyasetçinin ülkenin gelişimine katkısı ne olabilir?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 3 Aralık’taki Vizyon sunumu programında 70 kişilik bir ekonomi heyetinden bahsetti ve bu kadronun ‘siyaset üstü’ olacağını söyledi.
Sanki ülkemizde yeterli düzeyde yetişmiş ekonomist yokmuş gibi ABD’den ithal danışmalarla kurulan bu heyet, bu konumlanmasıyla Kılıçdaroğlu’na talimat vermiş olmayacak mı? Üstelik dışarıdan!
Bu noktada ifade etmem gerekir ben siyasetçilerin danışmanları olması gerektiğine inanıyorum. Tabi ki her konuyu bilemezler ve uzmanlarla çalışmaları gerekir. Ama danışmanın iradesi siyasetçinin iradesinin önüne geçmemelidir.
Ne yazık ki Kılıçdaroğlu, daha adaylığını açıklamadığı bir dönemde kendi siyasi iradesinin üstüne bir güç koymuş durumdadır. Bu vahimdir.
Örneğin bu heyet, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında ‘kömür santralleri derhal kapatılmalı’ diyecek. Sayın Kılıçdaroğlu, ‘hayır kapatılmasın’ mı diyecek?
Varsayalım o heyet, ‘faizleri artıralım veya düşürelim’ diyecek. Acaba Sayın Kılıçdaroğlu, ne yapacak?
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor: “Bağımsızlık benim karakterimdir!”
Bir vatandaş olarak ülkemde siyasetçilerin hem kendi hem de ülkelerinin bağımsızlığı için mücadele ediyor olmasını tercih ederim.
Dışardan, danışmandan, çıkar odaklarından talimat alan bir siyaset süreci Türkiye için çok eskilerde kaldı.
Bugün bölgesinde egemenlik haklarının, ekonomik ve siyasi bağımsızlığının mücadelesini veren bir Türkiye var.
Aslolan bu mücadeledir.
Esen kalın.
ETİKET : Liderhaberlider bursaköşe yazısısiyasetyönetimekonomi