İyimser falcı
Seçime doğru tahmin piyasası da kızıştı.
Anketçilere yeni rakipler türedi.
‘Siyasal İkna’nın seçmenden çok siyasi aktöre odaklandığı bir
dönemdeyiz.
Sanki ‘seçmen tamam’ da tek iş adayı sandığa ikna etmekmiş gibi...
Söğüş pastasına falcılar da ortak oldu.
Tarot kartları yeniden serildi.
‘Tılsımların beşlisini’ yanına alan kişi, üstüne bir de ‘şeytan’
ve ‘ölüm’ kartlarını çekti...
Tarotta umduğunu bulamayan siyasi, ‘katina’ya yöneldi.
Katina’dan aşkına karşılık alamayınca iskambile bel bağladı.
Kartlar karıldı. Fal, kumara döndü. Kazanan yine kasa oldu.
‘Bir de kahve falı deneyelim’ denildi.
Tahtını yapanlar fincanda bahtını bulamadı.
Taş bir avluda tütsülü hava...
Küçük tasın önünde diz çöküldü.
Uzaklara şahin yakınlara güvercin falcı; baktı, baktı, baktı...
Ne su kıpırdadı ne dili döndü.
Su da sustu!
Bir de yıldızlara sormak geldi akıllarına...
Ama olmadı.
Kimi anasının adını bilmiyordu, kimisi de doğum tarihini...
Bir ‘el’ falcısı bulundu.
Ona el uzatıldı. O da eli maşayla tuttu.
Maşayı yutanlar, kendini ‘el’ falcısının illüzyonu ile avuttu.
Yine de içe sinmeyen bir şeyler vardı.
Kurşunlar döküldü.
Dönüldü. Dolaşıldı.
Kızıl küreli falcıya gelindi.
Yüzündeki tülün ardından konuşan iyimser falcı, küreye daldı.
Gözleri parladı.
Sözler bir bir saçıldı. Duyan ona koştu.
Her gelene umut sattı.
Öyle kazandı, öyle kazandı ki iyimser falcı, piyasaya tarih yazdı.
Pastanın en büyük dilimini hayal simsarları kazandı.
Ucuz stratejiler, vasat denklemler para etti.
Yağlı eller kalem oynattı.
Söğüş pazarı kapandı.
Mühürler söküldü.
Siyasal falcılara kananlar avuçlarını yaladı.
Yine olmadı.
***
İşte kıymetli okur, siyasal falcılığın ayyuka çıktığı bu dönemde
asıl merak edilen kimin hangi falcıya gittiğidir.
Şöyle bir düşünelim...
Kimler tarot falı baktırır?
Katina’ya kim aşıktır?
İskambil kartlarını hangisi daha iyi dağıtır?
Kahveyi telvesiyle kim yudumlar?
Suyun başında kim var?
Yıldızname’den kim anlar?
Kulağı elde olan kimdir?
Kurşunu kim döker?
Kızıl küreli iyimser falcı kimdir?
Makam şoförlüğünü kime yapar?
Belki de en önemlisi tüm bunlara kim inanır!
Seçmenden önce ikna olan siyasinin sonu hüsrandır.
***
Bakıyorum da milletvekili adayları, sosyal medyayı bir garip
kullanıyor.
Üslup yok.
Karakter inşası hak getire.
Dil desen utanç vesikası.
Bir Türk’ün en büyük hazinesi olan ‘Türkçe’yi kullanmayı bilmeyip
Türkiye’de vekillik için aday olmak!’ herhalde dönemin kanseri...
Hangi seçmen, ‘iyi yürüyor’ diye bir adaya oy verir?
Adaylar öyle yürüyüş videoları paylaşıyor ki sanki Uyvar önüne
gidiyor mübarek!
Vatandaşla ritmi ve zamanlaması tutmayan selamlaşma, kucaklaşma ve
gülüşme fotoğraflarıyla kampanya yönetmek artık çok eskide kaldı.
Kıymetli okur, gelin siyasilere bir çağrı yapalım.
Eğer vatandaş size sarılmıyorsa kendinizi illa da onu kucaklamak
için zorlamayın. Eğreti duruyor.
Ne sizin, -hug machine- kucaklama makinası misyonunuz var ne de
vatandaşın.
Halkın otizm spektrum bozukluğu olduğunu mu sanıyorsunuz?
Çıkın şu ilkel duygu şovlarından.
Emin olun ki kazananlar, halka sarılmak isteyenler değil halkın
sarılmak istedikleridir.
Halkın sarılmak istediği siyasetçi olmanın formülü basit: Dinle,
anla ve çöz.
Milletine kulak vermeyen, milletini anlamayan siyasi, onların
sorunlarını çözemez.
Biliniz ki vatandaş için öncelikli olan sorunu, bir başka
sorunsalın gölgesinde eriterek siyasal ikna sağlayamazsınız.
Türkiye’de kitle, daha çok umudun en zor olanına bağlanır.
Kolayda ferahlık imam teknesinde!
Esen kalın...
ETİKET :