Gerçekçi yaklaşım budur!
Asgari ücrette önümüzdeki yıl uygulanacak rakam, dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı.
Buna göre net asgari ücret 8 bin 506 lira oldu. brüt asgari ücret ise 10 bin 8 liraya çıktı.
Peki, yüzde kaç artış sağlandı?
Malum bu karar öncesi net asgari ücret 5 bin 500 idi. Brüt ücret 6 bin 471 liraydı.
Sosyal güvenlik primi bin 3 lira ve işsizlik sigortası primi 129 lira idi. Yani bir asgari ücretlinin, işyeri bilançosundaki payı (maliyeti) toplam 7 bin 603 lira 43 kuruştu.
8 bin 506 lira ile mevcut rakama göre yüzde 54,66’lık bir artış yapılmış oldu.
Biliyorsunuz 2022 yılında asgari ücrette iki kez artış yaşandı.
Ocak 2022’de asgari ücret yapılan yüzde 50’lik artışla 4 bin 253 lira olarak belirlenmişti.
Enflasyondaki yukarı yönlü seyir, temmuz ayında bir ikinci artışı zorunlu kılmıştı. Ve yüzde 30’luk bir artış daha yapılarak asgari ücret 5 bin 500 liraya çekilmişti.
Kümülatif olarak 2022’de asgari ücrete yüzde 95’e varan bir artış yapılmıştı. Hatta beraberinde asgari ücrette gelir ve damga vergisi de kaldırılmıştı.
Tüm bu adımlar, iktidarın asgari ücret konusuna gerçekçi ve rasyonel yaklaşımının bir yansımasıydı.
Enflasyon, 2022’de 2021’e göre yukarı yönlü bir seyir izliyor ve özellikle dar gelirli ekonomik anlamda bir darboğazdan geçiyordu. Ve gereken yapıldı.
Bugün, 2022’nin son günlerinde iken 2023’e doğru baktığımızda enflasyonda aşağı yönlü bir seyir olduğunu görüyoruz.
Özellikle baz etkisi dolayısıyla yüzde 40’lar belki de yüzde 20’ler seviyesinin görüleceği enflasyon tablosunda asgari ücretin makul bir düzeyde belirlenmesi gerekiyordu.
Çünkü asgari ücret yalnızca çalışanların cebine giren para anlamına gelmiyor. Asgari ücret belirleyici bir unsur olarak enflasyonu, kayıt dışılığı ve iş gücü piyasasını şekillendiriyor.
Bu noktada belirlenecek rakamın hem enflasyona ve iş gücü piyasasına olumsuz bir etki yapmaması hem de kayıt dışılığı artırmaması gerekiyordu.
2023 yılında seçim olacak ve hükümet ‘bol keseden’ para dağıtacak yaklaşımıyla gündeme getirilen söylemlerin aksine iktidar, gerçekçi yaklaşımını korudu.
Asgari ücrete yapılacak zammın bir seçim yatırımı olmadığını gösterdi. Ki aslında geriye dönük bakıldığında seçimin olmadığı 2022 yılında yüzde 95 seviyesinde artış yapmış bir iktidarın bu konudaki tutumunun gerçekliğe sadık ve ülkenin ortak faydasını gözeten nitelikte olduğu görülebilir.
Özellikle Sayın Erdoğan’ın asgari ücreti açıkladığı programındaki şu sözlerini de dikkatlice okumak gerekir:
“Asgari ücreti belirlerken, hem geçmiş kayıpları telafi edecek hem de önümüzdeki yıla dair enflasyon öngörümüzü destekleyecek bir yaklaşım benimsedik.
Şayet beklenmedik bir tabloyla karşılaşırsak, tıpkı geçen yıl olduğu gibi yine bir ara düzenleme yapmaktan da kaçınmayız.”
Mevzu ülke ekonomisinin kalkınması, toplumun refah seviyesinin artmasıdır. Bu açından toplumun tüm kesimlerinin konulara aklıselim ile yaklaşması gerekiyor.
Toplum olarak sorunlarımızı bir kurum veya kişiye ihale ederek çözüm üretemeyiz. Aksine topyekûn bir hareketi sağlamalıyız.
Bunun için de gerçekliği iyi anlamak, çok çalışmak ve birbirimize destek olan bir toplum yapısını inşa etmeliyiz.
Yalnızca bizim değil dünyanın içinden geçtiği bu zor günlerde coğrafyamızda yaşanan savaşların gözler önüne serdiği acı gerçeklik ortada dururken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bizlerin ortak hedefe kanaat ve tutum birlikteliğiyle yürüme mecburiyetimiz var.
Her başlıkta her konuda kamplara ve kutuplara ayrılarak sorunlarımızı çözemeyiz. Bakın bu noktada da asgari müştereklerde uzlaşıyı sağlamalıyız.
İşte bu perspektife Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın üçüncü toplantı sonrası sergilediği tutumu doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Aslında uzun süredir kendisini takip eden, samimiyetine ve ülkenin menfaatlerine sadık olduğuna inanan biri olarak beni de şaşırtan bir tavır sergiledi.
Sayın Atalay’ın “TÜRK-İŞ'in resmi teklifi 9 bin liradır. Verirlerse masaya oturur imzalarız. Vermezlerse meselenin içinde olmayız” sözlerini aslında uzun uzadıya tartışmak gerek.
İşin açığı ben verilecek veya alınacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu bir keyif bağışlama, bahşetme veya benzer bir durum değildir.
Ülkemizde çalışanların haklarını alması gerekiyor. Toplam çalışan içinde yüzde 38’lik varlığıyla 7 milyondan fazla kişiyi ilgilendiren rakam, hem çalışanların hayat şartlarına hem de ülkenin ekonomik denklemine göre belirlenmelidir.
Popülist bir yaklaşımla salt bir tarafın kazanımı veya refahına odaklanan kararların ülkeye bir fayda sağlamadığını geçmişte birçok örnekte gördük.
Ve bu anlayışla alınan kararların ekonomik anlamda içinden çıkılmaz bir sarmala dönüştüğünü tecrübe ettik.
İhtiyacımız olan realist ve rasyonel bir yaklaşımdı. Tıkanan görüşmelere müdahale eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yaklaşımı gösterdi.
Keşke Türk-İş de konun tarafı olarak uzlaşı zemininin sağlanmasına katkı koyan bir noktada dursaydı.
Dünkü basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, solunda ise TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol vardı.
Sayın Erdoğan, bu konuda şu açıklamayı yaptı:
“Gönlümüz, çalışan temsilcilerinin de bugün aramızda olmasını isterdi.
Ancak taraflardan herhangi biri katılmadığı için hem çalışanların alacakları en az maaş düzeyini hem de buna endeksli pek çok geliri belirleyen asgari ücreti ortada bırakamazdık.
Nitekim geçmiş yıllarda da taraflar uzlaşmaya varamadığı halde, hükümetçe sonuçlandırılan çok sayıda asgari ücret müzakeresi vardır.
Bu defa da öyle yaptık. Açıklayacağımız asgari ücret rakamı, ülkemizin genel ekonomik ve sosyal görünümü ile de uyumludur.”
Sayın Atalay’ın o karede yer alması bir yana esasen asgari ücret komisyonun yapısını da konuşmalıyız.
Hükümet, işveren ve işçi taraflarının 5’er üye ile oluşturduğu komisyonda karar, yeter çoğunlukla alınıyor.
Yasal olarak bir itiraz söz konusu değil. Yani uzlaşmanız veya uzlaşmamanız karara bir etki yapmıyor. Öyleyse gerginliğin anlamı nedir?
Ülkemizin acilen komisyonun yapısını tartışması gerekiyor. Hem asgari ücretlinin hem de asgari ücretten doğrudan etkilenen işverenin o masada temsilini konuşmalıyız.
Bu ne demektir?
Bakınız komisyonda işvereni, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) temsil ediyor.
TİSK’in yapısına baktığınızda asgari ücretli çalışan sayısının düşük olduğunu görürsünüz.
TİSK’i oluşturan sendikaların faaliyet gösterdiği sektörlerde ücretler, ya toplu sözleşme süreciyle belirlenir ya da sektörün özel durumları itibarıyla asgari ücretin çok üstündedir.
TİSK’i asgari ücret doğrudan değil dolaylı olarak ilgilendiriyor.
İşveren açısından asgari ücretten doğrudan etkilenen kesim küçük ve orta ölçekli işletmelerdir. Ki aslında komisyonda onların temsil edilmesi gerekir.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) veya Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) masada olmalıdır.
İşçi kesimi bağlamında da Türk-İş, asgari ücretliyi temsil etmemektedir. Çünkü yetkili konfederasyon olarak Türk-İş’i oluşturan sendikaların neredeyse tamamında maaşlar toplu sözleşme ile belirlenir.
Bu sözleşmelerde rakamlar her zaman asgari ücretin üzerindedir.
Kaldı ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Temmuz 2022 verilerine göre ülkemizde işçi sayısı 16 milyona dayandı.
Ancak bunun içindeki sendikalı işçi sayısı yüzde 14,26 seviyesindedir. Yani 16 milyonun yalnızca 2,3 milyonu sendikalıdır.
Türk-İş bu 2,3 milyonluk sendikalı işçinin temsilcisidir. O sendikalılar arasında asgari ücretli bulmamın imkânı yoktur. Haliyle asgari ücret, Türk-İş’i de dolaylı olarak ilgilendirmektedir.
Bu komisyonun temsil yapısı da karar alma süreci de gerçekle uyumsuzdur. Ve bir şekilde bu komisyon yapısı daha mantıklı bir hale getirilmelidir.
Bağımsız, tarafsız ve ülke menfaatlerini gözeten bir ‘çalışma kurulu’ yapısı oluşturulmalıdır.
Çünkü her ne kadar iktidar gerçekçi yaklaşımını korusa da bir yönüyle asgari ücret, siyasete malzeme kılınıyor ve bir vaatmiş gibi kamuoyuna deklare ediliyor.
Bu da ister istemez toplumda bir beklentiye neden oluyor. Asgari ücret artışı bir vaat olamaz, olmamalıdır.
İşte bu aşamada Erdoğan’ın şu sözleri konuyu özetlemektedir:
“Sırtında küfe müfe olmayanlar atıyorlar. 'Şu kadar, bu kadar veririz filan falan' diye...
Çünkü bir sıkıntısı yok. At, nereye giderse gitsin. Ama biz, çok hassasız ve 85 milyon nüfusu olan ülkemiz, bu yıl 1 milyonun üzerinde bir artış daha söz konusu nüfus olarak, yani yılsonu itibarıyla nüfusumuzun 86'yı aşması, yakalaması mümkün, bütün bunları düşünmek durumundayız.”
Esen kalın.
ETİKET :