Kelimeler yetmez!
Son dönemin en fazla içi boşaltılan kavramlarından biri de liyakat!
Muhalif siyasilerin sürekli vurguladığı ancak iş başa düştüğünde ise eleştirdiğini yapma acizliği ile yüzleştikleri bir turnusol kâğıdı, liyakat.
‘Liyakat nedir?’ sorusuna bulunan cevapların genel çerçevesini eğitim belirliyor. Peki, bu kavramı tanımlamak için tek başına eğitim yeterli midir?
Eğitimli sıfatına sahip farklı kesimlerdeki birçok ismin toplumda neden olduğu hasarları yadsıyacak mıyız?
Örneğin kliniğine gelen çocuklara ilaç vererek ‘ailelerinin kendilerine cinsel istismarda bulunduğu’ yönünde beyan vermeye zorlayan ‘profesör doktor’ unvanlı sapkını, liyakatli sayabilir miyiz?
Ya da akçeli ilişkilerle alınan lisans, yüksek lisans ve hatta doktora sıfatlarını bilmiyor muyuz?
İngilizceden bihaber akademisyenleri görüyoruz. Magazin malzemesi olmuş ve koca işkembelerinden ağzına gelen ne varsa sallayan profesörleri liyakatli sayabilir miyiz mesela?
***
Acaba liyakati; neye, nereye ve kime hizmet ettiğine göre mi tanımlasak?
Üzerinde tepindiğimiz bu kavramın toplumdaki temsili nedir? Siyaset, toplumun aynasıdır. Toplumda olanın yansıdığı o aynadakilerin galiba dönüp kendilerine bakma şansı yok.
Siyasete katılımın herhangi bir yetkinlik veya ehliyet gerektirmediği ülkemizde finansal kaynağına bağlılık yeminiyle biat eden kişilerin politikadaki etkinliğini görmezden mi geleceğiz?
Meclis kürsüsünde iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz, bırakın halkın derdini anlamak kendi derdini anlatmaktan yoksun vekillere şahit olmadık mı?
Öte yandan akademik egosuyla siyaseti çocuk oyunu sanarak girişenlerin kibriyle savruldukları çukurları da gördük, görüyoruz!
Bir dönem liyakati tekeline alanların nasıl da mankurt olduklarını acı bir şekilde tecrübe etmedik mi?
***
Hepimiz önce liyakati iyi anlamak zorundayız. Belki ancak ondan sonra talep edebiliriz.
Şahsen, işini en iyi şekilde yapan bir temizlik görevlisinin işini savsaklayan üst düzey eğitimli birinden daha liyakatli olduğuna inanıyorum.
Bu noktada ana kriter işini iyi yapmak gibi görünebilir. Ancak bu işini iyi yapma durumunu besleyen sorumluluk duygusu, kendine saygı, topluma bağlılık ve aidiyet hissi gibi unsurlar vardır.
Etrafımızda neredeyse her katma topluma inancını kaybetmiş, aidiyet duygusu ağır hasar almış, bağı kopmuş ve hiçbir sorumluluk üstlenmeyen çok eğitimli kişiler görüyoruz.
Doktor, avukat, öğretmen, mühendis, mimar vb. çok eğitimli liyakatliler ordusu…
Bu büyük ordu içerisinde ‘işini en iyi şekilde yapma’ temelli olanların sayısı bir tabur bile değil.
Sözü gazetecilik mesleğinin durumuyla pekiştirmek gerekirse gevezelik, kopyacılık, kolaycılık ve sorumsuzluk öylesi bir karşılık buluyor ki neredeyse bu alanda liyakatin esamesi okunmuyor.
***
Son tahlilde yeniden en fazla zikredildiği siyasette liyakate dönelim.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, geçen seçimler için hazırlanan kampanya videosunda ‘devlete liyakat yakışır’ diyordu.
Akşener, sokakta olsun salonda olsun her konuşmasında liyakatten bahsediyor ve liyakat vaat ediyordu.
Akşener’in siyasi tutarsızlığını tarife ‘kelimeler yetmez’ diyorduk. Gerçekten de öyle oldu…
Şarkıcı Hakan Peker, bir ilçeden belediye başkan adayı olmak üzere Akşener’in partisine katıldı.
Şimdi acaba biri açıklayabilir mi dansçı Hakan Peker’in liyakati nedir ki belediye başkan adayı olacak?
Bu noktada altını çizmek gerekir ki bu eleştirinin hedefi Hakan Peker değil. Zira şarkılarıyla oyunlar oynamış bir kuşağın temsilcisi olarak bugün artık dinlemesem de Hakan Peker’i severim.
Aslında 2019’da Akşener’in özellikle Bursa’da aday gösterdiği isimler düşünüldüğünde Hakan Peker’in, bizim ‘işini iyi yapanlar’ esasımızdan hareketle liyakatli sayılabileceğini söyleyelim.
Fakat bu kez işin türü farklı… Bir yerel yönetimden bahsediyoruz… Diyelim ki Sayın Peker seçildi, belediyeyi dansla mı yönetecek?
‘En azından ilçede şenlik konserleri bedavaya gelmiş olur’ ve böylece konserlere harcanan parayla başka işler yapılır diye mi düşünülüyor acaba?
Tam da burada ‘olur mu öyle saçma düşünce’ dediğinizi duyuyorum. Ama emin olunuz ki geçen sürede gördüğümüz saçmalıklar arasında en mantıklısı sayılabilir…
Yoksa bir şarkıcı veya dansçıyı belediye başkanlığına aday göstermenin temelinde başka nasıl bir ‘kurmay zekâ’ yatabilir…
***
Akşener ve partisinin çaresizlik içinde olduğunu söylemek bu tabloda gereksiz. Gün geçmiyor ki yeni bir istifa olmasın. Yeni bir fiyasko yaşanmasın…
İşte Bursa’da kurucular arasındaki isimler bir bir istifa ediyor. Partiye emek vermiş ve hatta milletvekili adayı gösterilmiş kişiler yollarını ayırıyor.
Sosyal medyada kerameti kendinden menkul ne idüğü belirsiz tipler, kendi kemirgenliklerini unutarak bu ayrılan şahısları fareye benzetiyor.
Partisinin önünde sarhoş kafayla asayişlik olanların rezilliği unutulmuş gibi…
Acaba tacizcilik bir liyakat sayılır mı? Ya da şantaj, liyakat becerisi midir?
Kim bilir bu partide aday gösterilmek için daha önce seçilmiş olmak gerek…
Ya da aday gösterilmemiş olmak…
Zaman gösterecek!
Akşener’e ve kurmay zekâ takımına tavsiyem seçimlerde Hakan Peker’in bir şarkısını kullanacaklarsa o muhakkak ‘hey corç, versene borç’ olsun!
Saygılarımla…
ETİKET :